31 Ağustos 2009 Pazartesi

**** Bit ***



Okul hayatının ilk günüydü. İlk kez annesinden ayrı, tek başına uzun saatler yalnız kalacaktı.Ortama alışamamıştı.Küçücük elleri annesinden yavaşça koptu.Kopmalıydı.Yüzünde azıcık sevecen bir ifade olmayan,kabarık saçlı,hafif kilolu,uzun boylu,gülümsemeyen,gülmeyi zoraki bir şekilde alt dudağına konduran,ileriki günlerde despot tanımlamasına uyacak bir sınıf öğretmeniyle karşılaştı Melisa’nın gözleri...

Ağlıyordu: “Anne lütfen gitme”.

Sınıfın kalın tahta gri kapısı kulakları oldukça rahatsız edecek bir gürültü çıkararak kapandı. Sanki bu sınıf olarak nitelendirilebilecek yer sınıf değil de ağaçların arasında, metruk, örümcek ağlarından içeri zorla girilebilecek, karanlık bir şato, içerideki kalın sesli ve görüntüsü itibariyle ürkütücü öğretmen de öğretmen değil de şato daki cadı gibi geldi Melisa’ya.

Öğretmeni dinleyemiyordu. Gözyaşları donmuştu. Annesini, en sevdiği bebeğini, huzurlu odasını, keyifli oynadığı oyunları düşünüyordu. Sevmemişti okulu. Ona anlatılan okul böyle bir yer değildi.Oysa çok heyecanlıydı.Günlerdir bu anı bekliyordu.

Merakla bitmek bilmez sorularıyla evde hep konuşulan konu Okuldu.Haklıydı da.Ailesi okulu , uzun yıllar ona eğitim verecek öğretmenini bambaşka cümlelerle,süslü,renkli anlatmışlardı ki ona,hayal kırıklığı yaşadı bu ilk günden..Gülümsemeyen öğretmenin dudakları kalın,korkutucu bir sesle kulaklarını acıtıyordu Melisa’nın..

Zil çaldı. Bu zil sesi onun duyduğu ilk zil sesiydi.Dışarıda merakla çocuklarını bekleyen anneler,babalar,dedeler,anneanneler,kardeşler zil sesiyle kapıya doğru ister istemez bir hamle yaptılar “bakalım bizim yavrumuz eğitim ve öğretim yılının ilk dersinde kırk dakika boyunca ne yaptı acaba?”dercesine...

Fakat kapı açılmadı.Okulun tüm sınıf kapıları bir orkestranın enstürmanları gibi ardarda çıkardıkları gıcırtılarla bir ufak şarkıya eşlik ettiler ama Melisa’nın sınıfının kapıları açılmadı.Sınıf öğretmeni ilk günden derse başlamıştı.Melisa eve geldiğinde bir sürü ödevi vardı.En sevdiği bebeğiyle bile sohbet edemedi.Günler geçti. Sevmiyordu öğretmenini.. Zevk almıyordu derslerden.

Öğretmeni sinirliydi.Ders anlatırdı kızgın bakışları zoraki gülümsemesiyle adeta kavga ederdi.Melisa ilk dönemin sonunda okuyordu diğer birkaç arkadaşı gibi..

Bir sabah kafası çok kaşınarak uyandı. Bitlenmişti. Her sabah at kuyruğuyla okula giden Melisa o sabah okula iki örgüsüyle gitmişti. Ellerini başından bir dakika bile indiremeyen ve sürekli kafasını kaşıyan Melisa çok korktuğu öğretmeni tarafından farkedilmişti.

Tüm öğrencilerin önünde çalan son zilin ardından Melisa’ya: “ Annen kafana baksın iyice,o bitler temizlensin, okula öyle gel”.

Melisa şaşkındı.Sınıf arkadaşlarından bazıları gülüyor,bazıları ise bizden uzak dercesine ona tiksinen gözlerle bakıyorlardı.Üzüntüsünden peki kelimesini bile dudaklarından çıkaramadan,başı önde evinin yolunu gözledi,minik adımları koşarcasına hızlanmıştı.Onunla dalga geçen küçüklerin seslerini duymak istemiyordu.

O kadar üzülmüştü ki, kuaförün koltuğunda; beline kadar uzanan sarı bukleli saçları yere düşüp makasın ucundan tel tel ayrıldığnda ağlamaya başladı. Ayna da ona bakan gözleri masumdu, gülmeyi deniyordu titreyen minik dudakları ama başaramadı.

Bir hafta okula gitmedi. Öğretmeni de bir merak edip aramadı öğrencisini. Öğretmeni haklıydı. Adaletli davranmıştı. Melisa suçluydu. Bitlenmemeliydi. Öğretmen haklıydı Melisa o kafasındaki bitleri temizlemeden okula gelemeyecekti.Öğretmen haklıydı,okulun ilk günü ödev verilirdi,oyun oynatılmazdı,gülümsemek saçmaydı onun için.İlgi gereksizdi.

Minicik bir kalbi kırmak,öğrencileri yaptığı sınavların puanına göre gruplara ayırıp sıralara oturtmak, “öğretmenim!”diye seslenen güven dolu seslerin psikolojilerini bozmak onun en önemli görevlerindendi. O Melisa’nın ilk tanıdığı öğretmendi. O, simsiyah bir şatonun kibirli cadısıydı, Melisa onu hiç sevmedi.

MERVE UTANDI - (AĞUSTOS 2009)

Minik bir yorum…

“Hepimizin öğrencilik hayatında bu tarz olumlu ya da olumsuz hikayeler mutlaka yaşanmıştır. Belki Melisa’nın korktuğu,sevmediği iletişim kurmayı başaramadığı,minik kalbinde siyahımsı lekeler bırakan bu öğretmen; sorunları olan,mutsuz,mesleğini zorla icra eden bir öğretmendi.Bizler, geleceğin aydınlık yüzlü öğrencilerini yetiştiren aydın öğretmenler olarak ; o saf minik yürekleri asla incitmeyelim.”
Merve Utandı..

23 Ağustos 2009 Pazar

Plan ve Güven..


Güneşli bir günün sabahında neşeyle ve telaşla telefonu kapattı.Yıllardır beklediği an gelmişti.Hasreti bitecekti.Az önce topladığı yatağının üstündeydi.Gece uyurken üstüne çekeceği çiçekli pikeyi bir kez daha eliyle düzeltti.Belki pikeyi uyku vakti geldiğinde mutlulukla açacaktı,yeni bir başlangıcın tatlı yolculuğuna çıkmış olarak, belki de hüzünle örtecekti üstüne pikesini ,hırçın,isyankar ve kırgın neticelenmemiş belirsizlik gemisinin yolcusu olarak...

Son kez kirpiklerine üçüncü kat rimelini de sürdü, saatine baktı..Henüz Beşiktaş Vapuru’nun kalkma saatine vardı.Özenle günler öncesinden tasarladığı elbisesini kontrol etti giymek üzere..Saçlarını topladı.İllaki krepe yapacaktı tel tel taradığı saçlarına..Belki uğur sayıyordu .Korkuyordu bir aksilik çıkmasından.Yıllarca hep hayal kırıklığı yaşamamış mıydı?Oysa bu gibi endişeler saçmaydı bu kez..Ayakkabısını da giydi.Kapıyı kilitledi.Sadece kalbini hissetti kalabalık sokakta.Mutluydu.Vapurda dağılmadı saçları,dilinden düşmedi o anı tanımlayan dilindeki içli şarkısı...Elinde kitabı okunmak üzere duruyordu.Martı sesleri hep aynı satırı okutur oldu belli bir süre sonra dikkatini dağıtan gak volumüyle..Okuyamadı.Vapurun ısrarcı ve keskin düdüğünün sesiyle iskeleye yanaştığını anladı.Kalbinin atışları yanaşmakta olan vapurun sarsıntısını bile hissettirmedi ona.Zor kapanan çantasından her beş dakikada bir çıkardığı süslü aynası elindeydi.Bir elinde de haber gelecek telefon .Epey bir zaman vardı buluşmalarına.İskelede anlamsız beklemek yerine vapurun telaşlı yolcusu ,haber gelene kadar dostunu ziyaret etmek üzere Nişantaşı’na gitti.Ayna ve telefon çantadan belli aralıklarla çıkıyordu.Saatler geçti.Dostuyla yaptığı sohbetler tükendi.Haber beklediği,kibar bulduğu,güvendiği,etkilendiği,hoşlandığı kişiden.Kalp atışlarının hızlandığı,umutlu gündüz ; hayallerin tükendiği karanlık akşama devretmişti yerini.Bu defa sakin olmaya çalıştı.Derin bir nefes aldı.Hayallerini düşündü.Karamsar olmamalıydı.Küsmemeliydi.

Bir zil sesiyle irkildi.Evet saatler sonra beklediği telefon geldi.Nerede olduğunun tarifini yapmaya hazırlanacakken sözü kesildi. Gayet neşeli konuşma tonu , konuşmanın sonuna doğru boğuk bir hal aldı..Yutkundu ve sadece “iyi yolculuklar sana” cümlesini söyleyiverdi. Gözlerini boşluğa kitledi.Ağlamamalıydı.Yaptığı tüm hazırlıklar,düşündüğü en ufak ayrıntı en önemlisi duyguları,ona beslediği karşılıksız sevgi, suyun içindeki buz kırıntılarının gizlice erimesi gibi kayboluverdi birden.

Sabahki mutlu hazırlık,özlem yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.Oysaki nereden bilebilirdi böyle bir saçmalıkla karşı karşıya geleceğini.Nereden bilebilirdi ki hiçbir engel yokken,verilmiş sözler varken, buluşacakken saçma bir şekilde ağzından çıkan ona sarfettiği son sözünün “iyi yolculuklar” olabileceğini,nereden bilebilirdi ki kalbinin kahramanı ilan edeceğini düşündüğü adamı bir daha göremeyeceğini...Bilemezdi..Plan yapmak ve güvenmek kavramları arasında sıkıştığını hissetti.Verilen bir söze güvendi,hummalı bir hazırlık sonrası plan yaptı...Birkaç dakika suskun kaldı.Gülemedi.Nişantaşın’dan buruk ayrıldı.Eve doğru yola koyuldu.Dilinden düşürmediği içli şarkı anlamsız geldi. Sabahki coşkusuyla söyleyemedi tüm uğraşılarına rağmen.Krepesini tutturduğu kelebek tokayı fırlattı çöp tenekesine.Etrafında yemek artıklarını eşeleyen kediden ürkmeden karşı kaldırıma geçti.Rüzgara verdi saçlarını.Dalgalanan saçları değil kalbi oldu.Cep telefonunu kapattı.Evin kapısına vardığında kilidi, onsuz yaşamanın nasıl olacağının düşüncesiyle açtı..Işıkları yakmadı.Simsiyah,bulaşmış,akmış göz makyajı modern bir sanat eserinin karışık figürleri gibi yanaklarında kurumuş bir şekilde silinmeden duruyordu.Şimdi sıra titizlikle örttüğü çiçekli pikeyi açmaya geldi.Başını hüzünle yastığına koydu.Hıçkırık melodisi eşliğinde sertçe üstüne çekti.Mutlu değildi.Umutlu hiç değildi.Onu unutmak için uyku yolculuğunu seçti.Rüyaları yardımıyla yüreğinden yavaşça sildi.

Merve UTANDI-23.08.09

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Komodor Mezeevi



Komodor Mezeevi ;)))