29 Eylül 2011 Perşembe

Mavi



Uyumak için yumduğumda gözlerimi yalnız değilim gibi geliyor. Başımın altındaki kuş tüyü yastığı iyice yuvarlıyor, diğer küçük yastığa sımsıkı sarılıyorum. Üşüdükçe seni düşünüyorum, ısını veriyor ellerim,kalbim...

Karanlıkta göz kapaklarımın üstünde mavi bir ışık.Uyumama imkan yok gibi. Açmıyorum gözlerimi nedense ,sadece düşünüyorum "şu içinde olduğumuz ,paylaşılmaya hazır,şanslı zamanı,sonbaharı,seni,beni..."

Susuyorum...Ben sustukça beynim konuşuyor..."Kağıt,kalem ister misin?"sorusunu bekliyor belkide benden. Konuştukça konuşuyor gevezeliği üstünde.

Aklım konuşadursun bir köşede bense uzun bir uykunun mükafatı olan rüyalara dalmak istiyorum seninle,rüyalarımız mavi,masmavi olsun istiyorum.Yüreğimin saat kadar ritimsel atmasa da çarptığını net hissedebiliyorum şimdi.Tatlı bir yanma hissiyle kesik kesik nefesim...

Uyanıyorum...Küçük yastığa halen sımsıkı sarılı kollarım. Sen yoksun şu an ama; mavinin tonlarında gezinti yaptığımız rüyada yanımdaydın sahi.

Yüzümde tatlı bir gülümseyiş gizli.

Gözlerim açık şimdi.Bu seferde yaramazlık sırası gözlerimde.
Gözlerim aklımdan geçenleri okumakla meşgul, okudukça;kalbime sorular soruyor seninle ilgili,kalbimden komut alıyor,sonra pembeleştiriyor yanaklarımı.

"Kimbilir hangi düşüncemi beğendi?

"Kimbilir hangi hayalimin senaryosunu okuyor da buluyor beni ve doğruca taşıyor yakınımda bekleyen sana teslim ediyor?"

Sen de gör istiyor rolleri. Aslında çılgın, aslında deli.

"Başlatın hikayenizi!" diyor, ona neyse karışıyor sana, bana... Hatta üstüne üstlük kıs kıs da gülüyor köşeden bize.
Muzurluk peşinde belli.
Gözlerim,aklım,kalbim...
Bırakmıyorlar,beni,seni!
Okuyorlar bizden gizli hikayemizi.
Şimdi maviyim, tıpkı senin gibi .
Senin de, benim de rengimiz mavi...

29 EYLÜL 2011-Göztepe
MERVE UTANDI

9 Eylül 2011 Cuma

KÜS



Söyleyecek söz bulamazsınız bazen.Harfler huzursuzca dolaşıverir dilinizle damağınız arasında,bir türlü bir araya gelemezler.Koca bir düğüm oturur boğazınıza,nefes aldırmaz size.Ağlamak bile gereksiz bir eylem gibi gelir.Üşenirsiniz.Zaten gerek de yoktur ,yazıktır gözyaşlarınıza...


Canınız hiç birşey yapmak istemez..Oysa daha iki hafta önce yerinizde duramıyor,damarlarınızda dolaşan renkli enerjiyi zaptedemiyordunuz değil mi?

Anlıyorum sizi ben...

Peki nedir sizi üzen?

Mutluydunuz.Hayalleriniz gerçeğe dönüşme telaşındaydı belki...Pembe bir kapıdan adım attınız,üç adım sonrasında siyah bir kapı mı çıktı karşınıza yani!

Belki size öyle geliyordur!

Yazık size...

Şimdi kocaman bir boşluktasınız gibi...

Pozitif olun…Kuruntu geçmesin yanınızdan...

Siz de oyalayı verin canım kendinizi! Uzun yürüyüşler yapın,sinemaya gidin,kitap okuyun,yemek pişirin,kahve için,dikiş dikin,amaçsızca dolaşın meydanlarda..İşiniz varsa önce işinize bakın..Kimse bir şey diyemez ki size..Onarın yüreğinizin taze yaralarını..Güçlüsünüz siz.

Bir süre düşünmeyin sizi üzünteye boğan herşeyi..

Hüzünlemeyin de..

Sorular sormayın,didik didik etmeyin ruhunuzu..

Takılmayın sakın saatlere..Kovalamayın su gibi geçen zamanı...Saymayın bitmeyen uzun geceleri..

Önemlisiniz..Elinizdekiyle yetinmeyi bilin.Beklemeyin fazlasını.Şükredin..

Rüyalar “ne der?” ilgilenmeyin...

Kalbinizi dinlendirin..Kurmayın hayal mayal...Bırakın umutlarınızı geçici bir süreliğine..

Kırgınsa içiniz küs modundan çıkmaya çalışmayın zorla..

Kapsama alanı dışında ya da dilerseniz beklemede kalın!

Size şans getireceğini düşündüğünüz beyaz kuş tüylerini toplamaya devam edin bakalım...Belli mi olur.Vardır bir hikmeti ...

MERVE UTANDI-09.09.2011-iSt@nBuL

YEŞİL RÜYA



Hoyratça çekiştirilerek,bir gün gelecek o da diğerlerinin gördüğü muameleyi görecekti...
Onu bekleyen son hep karanlıktı.
Aniden sert bir rüzgarın şımarıklığıyla istemeden bağlı olduğu dalını ,komşuları olan narin yaprağını terkedecekti.Belki de sadık komşusu yaprağı da yanı başında kalacaktı,bilinmez..
Gümüşi dalları ılık bir yaz akşamüstüsünde ahenkle slow bir dansı sürdürürken; o, diğer arkadaşlarının coşkulu nidalarını,mutlu seslenişlerini duyamayacaktı.Çoktan kopmuş olacaktı,gizemli bir serüven bekliyordu talihsiz onu ve diğerlerini!
Yeşilimsi renkteki derisinin koyulaşmasını,solgunlaştığını sesi çıkmadan hayretle izlemekteydi.Yalnız değildi bu sıkıntılı yolculukta ,irili,ufaklı,şişman,cılız,büzülmüş,kurumuş,yaralı, bereli yüzlerce,binlerce kader arkadaşıyla bir aradaydı..Bu bunaltıcı yolculuğun molası hiçbir zaman lüks bir otel olmazdı. Kimi zaman eski , soluk ,güneşe maruz kaldığı için çatlamış bir leğende, kimi zaman da delik bir çuvalda işlem görmek üzere bekleyeceklerdi.
Oysa yaşlı, kalın gövdeli,dedesi saydıkları ağacın zarif dallarından sızıp; onları besleyen damla damla suyla can bulurken ne kadar da mutlulardı.Dedelerinin bir sürü torunu vardı..Şimdi kuzenleriyle birlikte dedelerinden ayrılmanın hüznünü yaşıyorlardı irili ufaklı yuvarlakımsı bedenlerinde..

Dedelerinin kolları her baharda filizlenir,güçlenirdi.Sonra minik torunları gözlerini açardı bu genç dallarda...Gün gelip onlar bu kolları istemeden de olsa zorla terkettiklerinde , o genç kollar başka torunlarla dolacaktı..Ta ki dede ağaç yaşadığı,yeşil kaldığı müddetçe..
Pembe duvarlı evin ikinci katındaki balkonun demirleriyle sıkı fıkı arkadaştı genç kollardan sağdaki..Evin yaşlı sahibesi okşardı dalları,çatallı sesiyle konuşurdu dallardaki meyvelerle.Onların olgunlaşmasını beklerdi,elindeki nemli bir bezle tozlarını alırdı ulaşabildiği dalların..Parlatırdı kendince çamurlu yaprakları..Bu eylem süresince,şanssız birkaç meyve sakarlık sonucu kopardı.

Yaşlı kadın kopan taneleri iri elleriyle toplar, aceleyle kırmızı tasa atar,suda iyice yıkadıktan sonra,çelik bıçağın ucuyla etli kafalarına küçük çentikler atar,ufak bir cam kavanoza limon dilimleriyle hepsini hapseder;üzerine de bol kaya tuzlu suyu boca ederdi.Dallarda yaşam mücedelesi veren diğer genç meyveler kuzenlerinin bir ay sonra kahvaltı masasında ucu sivri ,dört bacaklı bir metal eşya olan korkunç görünümlü çatala saplanmalarını korkuyla izliyorlardı belkide çaresizce..

Alaycı kuşlar çoğu zaman dedikodu taşırdı o yeşil bedenlere..
Cik,cik,cik heyooo:
"Duyduğuma göre sizin kuzenler çarşıda meşhur olmuşlar. Sele,kalamata,çizik,siyah,yeşil,biberli,kokteyl isimleriyle insanlar tarafından satın alınıp,farklı evlere yolculuk yapıyorlarmış"
Bazen açgözlü kara kargalar bozardı hepsinin sinirini...
Gak, gak, gak :
"Duyduğumuza göre sizin kuzenler dev makinalarda ezilip,suları cam şişelere doldurulmuş,bu sarımsı suları yağ diye satıyorlarmış insanlara.İnsanlar da yemeklerde sizin suyunuzu kullanıyorlarmış.."

Asılı durduğu dalda korku kaplamıştı bir diğer minnacık yeşil bedeni,hafif de kilo mu almıştı?
Yine o iri elli ,sakar kadının nemli toz bezi teğet geçmişti etli kafasından...Ne o çatal denilen cani aleti görmek istiyordu,ne de kuşların,kargaların taşıdığı dedikoduları duymak istiyordu.
Evet rüzgar kendini belli edercesine bu akşamüstü de hırçın esmeye başlamıştı.Ama düşmemişti,dedesinin genç kolları bugün de korumuştu onu rüzgardan.Sakar elli kadın da düşürememişti onu ..Damla damla dallardan sızan suyu da depolamıştı bedenine..

Ne yaparsa yapsın kaçış yoktu karanlıktı hepsinin sonu...
Kalamata,Kokteyl,yeşil,siyah,çizik,biberli...
Kimi zaman bir sürü kuzeniyle bir kavanozda "Ezme" idi..
Tuzlu bir poğaçanın üzerinde çekirdeğinden ayrı , fırınlanmış ,ısırılmak üzere beklemedeydi..
Bir yemeğin parlatıcısıydı porselen tabakta ,sarı suyuyla tüm tabağı kaplamıştı..Yemeğe isim verendi,sıfat ekiydi,ama bunun farkında değildi..O bizim saf ZEYTİNİMİZDİ...

24 Ağustos 2011 - MERVE UTANDI-ALTINOLUK