30 Aralık 2011 Cuma

TEŞEKKÜRLER 2011,HOŞGELDİN 2012..



Boy boy plastik Çam ağaçları,saniyede renk değiştiren,yanıp sönen ışıklar,kar desenli ,parlak top süsler,kırmızı kostümlü çeşit çeşit Noel babalar,noel anneler,yeni yıl şarkıları,mağazaların vitrinlerindeki “Hoş geldin yeni yıl” yazıları,suni kar yağdırmacalar,fırsattan istifade satışlar,sokakların göz alan ışık yağmurları,kaldırım başı görmekten usanmadığımız milli piyangocu amcalar.Hindi ilanları!

Aylar öncesinden başlar büyük bir hazırlık. “Nereye gitmeliyiz,kiminle kutlamalıyız,o gece ne yapmalıyız sorularıyla oyalanılır.Planlar yapılır.

O gece; çocuğu,genci,yaşlısı kafalarına parlak külahlar takarlar o da yetmezmiş gibi tüylü,renkli maskelerle yüz ifadelerini korkunçlaştırırlar,çözememişimdir bir türlü bunun anlamını.Uğurlumu gelir,gelenek midir?

Konfetiler dağılır, düdükler öttürülür,etrafa parçaları düşen altın,gümüş rengi otrişler bir sağa bir sola sallanır.

Kimi çılgınca dans etmeyi, kimi sokak sokak gezmeyi, kimi de özel mekanlarda yediğini ,içtiğini bilmeden eğlenmeyi ister.Saat on ikiye geldiğinde Tarzan gibi ses çıkaranları,zıplayanları,çığlık atanları görmek mümkündür.On sayısından geriye koro halinde sayılmaya başlanır.Havai fişek sesleriyle yeni bir seneye “Merhaba” denir.

Yeni yılı karşılayacağımız yılbaşı gecelerini ben hep farklı düşünmüşümdür.
O vakit benim gözlerimden bir damla yaş süzülür. Herkes gülerken ben mahsunlaşıveririm.Elimdeki hediye paketleri kendime getirir, sarsar beni.

Sevdiklerim, yanımdaysa; "Yılbaşı Gecesi" işte o an anlamlı gelir.

O geceye dair ütopik beklentilerim olmamıştır hiçbir zaman.

Sevdiklerimin,sevdiğimin varlığı aslında en büyük beklenti ve hediyedir.

Yılbaşı gecesi bir yandan tatlı bir sevinç kaplar içimizi, bir çocuğun masalsı hayallerindeymişiz gibi hissederiz kendimizi.Bir yandan hüzünleniveririz veda ettiğimiz 365 gün 6 saati düşünürüz. “Acısıyla, tatlısıyla alışmıştık”2011 yılına deriz.Bazılarımız ise kurtulmak istediklerini söyleseler bile emin bir şekilde söylüyorum yeni yılın ilk altı ayı tarih yazarken eski yılın tarihini karalarlar istemeden. “Ay ne yaptım ben, yine eski yıla gitti ellerim” derken; bu kez dillerimize takılı verir eski yılın tarihi..Yeni yıldan beklentilerimizi geçiririz zihnimizden tek tek.Geçirmekle kalmaz her şeyi 2012’den isteriz.Siparişler listesi uzar gider.

2011’e de bu bencilliği yapmamış mıydık?

Nasıl da nankörüzdür.
Nasıl da çabuk unuturuz,teşekkür etmeden,daha tanışmadığımız yeni seneye kucak açarız.


Oysa ne çok şey paylaştık uğurladığımız eski yılla..

Evet saatler kaldı 2011’i uğurlamamıza.

Ben teşekkür ediyorum 2011 sana.

Acıyı da serptin,başarıyı da kattın,mutluluğu,sevgiyi,saygıyı,aşkı da kattın kalbime.

Unutmam asla seni..

Nice güzel sağlık dolu,sevdiklerimizle geçireceğimiz uzun uzun yıllara…

MERVE UTANDI- 31.12.2011-GÖZTEPE

UYKUSUZ ŞEHİR İSTANBUL..


Saat gece yarısını çoktan geçmiş,sabaha çeyrek var...
İstanbul'un uykuya teslim olacağını düşünürken,sanki daha gündüzü yaşıyormuşcasına ışıl ışıl sulietiyle dimdik duruyor.Korna sesleri,martıların çığlıkları,dalga sesleri yetmiyormuş gibi bu gürültüye bir de onlarca insanın hızlı kaldırımları döven adımları karışıyor,gözlerimi kapatıp sese kulak verdiğimde sanki İstanbul şarkı söylüyor..

Sıkışık trafikte mahsur kalmış ben,gördüğüm ilginç manzaralara dalıyorum.. Arabanın tozlu ,soğuktan buhar yapmış camından seyrediyorum uykusuz şehrimi.
Karaköy'de eski model bir arabanın içinden telaşla iki kişi çıkıyor,büyük bir güç sarf ettikleri yüzlerinden belli,içkinin dozunu kaçırmış bir delikanlıyı kaldırıma doğru yönlendiriyorlar.Sarhoş genç,iki adamın kollarında başaşağı çevrilmiş,süngerden bir kukla gibi..Beklenen eylem gercekleşiyor...

Kaldırım kirleniyor,birazdan gelecek olma ihtimali yüksek olan temizlik görevlisini ve onun emektar çalı süpürgesini düşünüyorum...Susuyorum...Başımı sağa çeviriyorum...Denizin yoğun iyot kokusu,lodosla karışıyor ancak öyle nefes alıyor,rahatlıyorum...

Galata köprüsündeyim...Bir tarafta Tarihi Yarım Adanın gölgesi,bir yanda balık ekmek satan sandallar..Köprünün üstünde ise yanyana dizili balıkçılar.Ellerinde oltalar,misinalar,dudaklarının ucunda küçülmüş sigaralar...Yanlarında güneşten rengi solmuş derin kovalar,kovaların içinde sabaha buzdolabına gireceklerinden habersiz yüzmeye devam eden; istavritler,kefaller,kıraçalar...
Üşümüyorlar balıkçılar,hepsi gecenin karanlığında siyah taşlı bir kolye misali sıralanmış..

Trafik akmaya başlıyor.Hafif uyku çöküyor gözlerime.Beşiktaş'a vardığımızda şaşkınım.Dolmabahçe sarayının önünden geçiyorum.Mustafa Kemal Atatürk'ü düşünüyorum.Ne zaman oradan geçsem içimden "Atam Sen rahat uyu,bekçisiyiz Cumhuriyet'in" adlı marşı mırıldanırım.Yine içimden tüylerim diken diken marşı mırıldanırken;gözlerime inanamıyorum.Orta yaşlı ,sarhoş biri görkemli sarayın kaldırımlarında.
“Aman Allahım o da nesi ?” diyorum. Keşke yağmur yağsa da , mazgallardan bir an önce bu şaşırtıcı sarı su kaybolsa..

Çok eskilere gitmeye gerek yok,çocukluğumun İstanbul'unu düşlüyorum.

"İstanbul böyle miydi?

“İnsanlar bu denli duyarsız değillerdi.”

“Saygıya yüklenilen anlam mı başkaydı?” diye söyleniyorum..
Kelimeler yetmiyor öfkemi tanımlamama..Bu defa da çaresizlikle ve umutsuzlukla susuyorum..
İstanbul uyumuyor.

İstanbul gürültülü.

İstanbul bugünlerde biraz kirli.

İstanbul değişti.

Bir yanda müthiş bir manzaranın hakimiyken,bir yanda saygıdan yoksun,değerlerini kaybetmeye terkedilmiş, yalnız kalmış,kalbi kırılmış biri gibi..
MERVE UTANDI-30 ARALIK 2011

11 Aralık 2011 Pazar

SENİN İÇİN


Yazamadım uzun bir süredir.Kelimeler zihnimde bir köşeden diğer bir köşeye savruldular ,ben onları uzaktan izledim,dinledim,biriktirdim.

Kimi zaman cümle olmaya hasret kalmış yalnız kelimeleri sessizleştirdim ...Kimi zaman da adeta kilitledim kaçmasınlar diye...

Seni konuştular,beni anlattılar,bizi sordular.

Geceleri uykumu bölemedim.Bu kez uykulu ben;kafamda dans eden kelimeleri sakinleştirdim ..

Çünkü sıcacık yatağımda çok tatlı geldi rüyalara dalmak senin hayalinle..
Nasıl olsa yazarım dedim.
Ve şimdi yazıyorum.
Anlamlı,anlamsız,içimden geldiğince,dudaklarımdan pat diye ne çıkıyorsa onları yazmanın telaşındayım."Kelimeler mi güzel yazacak, ben mi?" diye de içimden geçirmiyor değilim.
Şart mı yazmak?diyorum.
Onlar benim cevabımı beklemeden atılıyorlar :
"Evet" diyorlar ,birbirlerini itekliyorlar,"Beni de yaz,beni de yaz" diye."Söz yazacağım" diyorum.Ama içimden gelenleri de yazacağım."Siz lütfen karışmayın,öncelik ben de" diyorum.Sözümü kesiyorlar...
Tek tek kelimeleri fırlatıyorlar önüme,kalemim şaşırıyor.Bir bakıyorum benim yazacaklarımla sabırsız kelimeler karışmış..Kelimeler sanki benim cümlelerimden kaçmışlar...Ortaya öyle güzel bir karışım çıkmış ki!
Yüreğimdeki coşkulu,tutkulu sevginin özetini sermişler önüme.

Tek bir cümle de olsa,ellerimin miskinliğine inat yazacağım herşeyi..
İçimden gelenleri.Seni,beni,bizi..Zihnimde uçuşan heyecanlı kelimelerle ,hızla çarpan kalbimin eserini.
Yazıyorum...Kelimeleri birleştirmekse, okuyanın işi..


"Seviyor"..."O"..."Seni"..."Çok"......"Seviyorum"..."ben"..."seni"....."bizi".."çok"..."biz"...ben".."sen".."seviyor"..."çok"...

MERVE UTANDI
11.12.2011-Göztepe