Apartmanın girişinde bizi yıllarca sulu
sulu erikleriyle besleyen kısa erik ağacı; renkli çiçeklerle donatmıştı güçsüz
cılız dallarını.. Minik bahar dalları çiçek çiçek açılan patlamış mısır
tanelerini andırıyordu.
Buğulu pembemsi ,bembeyaz..
Günler o kadar çabuk geçiyordu ki zamanı
yakalamak arzusuyla geceyi sabaha uğurluyorduk
adeta.Odamda hareket edecek bir alan kalmamıştı.Neredeyse tek boş alan
yatağımdı.Tüm köşeler kutularla,geniş ,büyük poşetlerle doluydu.
Telaş,heyecan,duygusallık,mutluluk,hüzün,veda,kavuşma
hepsi bir arada tüm bedenimi çimdikliyordu. Hazırlıklar tamamlandıkça; dosya
kağıdına yaptığım uzun listedeki maddelerin üstleri
bir bir siliniyordu.
Şeker maşası,sarımsak sıkacağı,tahta spatula,huni,süzgeç
aklınıza gelebilecek en ufak nesne bile bu listede kendini gösteriyordu. Mutlaka
bir eksik de kalıyordu tamamlanması
gereken.
Ütümüz;
mutfak bezi,çarşaf,yastık kılıfı ütülemekten isyan eder haldeydi.
Ne içindi herkesin seferber olduğu, yardımlaştığı,eşyaların
bile strese büründüğü bu koşturmaca?
"Evleniyordum!"
Evet,annemle,babamla uzun uzun seneler
bir arada yaşadığım mekanı bırakıp; bazı özel eşyalarımı da yanıma alarak,hayatımı çok sevdiğim bir
insanla birleştireceğim bambaşka bir mekanda yaşayacak olmanın hazırlığındaydım. Bu evdeki
alışkanlıklarımdan sıyrılmak üzereydim.
Kimi zaman kopamadığım yanıma almak istediğim bir eşya, bir giysi bu
dev torbalara ağır kutulara koyulmaktaydı.
Duygusaldım..
Heyecanlıydım..
Ev telaşlıydı, odalar dağınıktı..
Odam naylon,kutu odaya dönmüştü.
Karmakarışık duygularla tanışıyordum.
Artık güneşi görmek için sarı perdeyi
değil de bebek mavisi perdeyi aralıycaktım. Erik ağacına değil de defne ağacına
bakacaktım. En tuhaf geleni de peluş oyuncağa değil de eşime sarılacaktım
uyurken.Sofrayı kurmak için çekmeceden üç çatalı gayri
ihtiyari alıp, birini tekrar yerine koyup iki çatalla tamamlayacaktım masa
düzenini.
Çalışma masam, giysilerim, ayakkabılarım,
oyuncaklarım benimle birlikte başka bir muhite, başka bir apartmanın dairesine
benimle birlikte yerleşeceklerdi. Belki de onlarda heyecanlıydı.
“Evleniyordum!”
Düğün hazırlıkları, eşimle yaşacağımız
evin düzeni bitmişti. Apartmanın girişinde yaşamlarını sürdüren karıncaları da
bir süreliğine tatile yollamıştım gelinliğime zarar vermemeleri için. Eşim
turuncu vosvosumuzu güzel süsletmişti.
O güzel günde giyeceğim prenses modeli
çok kabarık etekli, hayal tüllü, duvaklı kar beyazı gelinliğim askıda giyilmek
üzere beni bekliyordu tıpkı o çok sevdiğim erik ağacının bahar dalları gibi
bembeyaz saf. Sanki duygusallık gözyaşlarım da bahar yağmuruydu damla damla..
Geleneklerden , adetlerden kopamıyordu
insan. Bazen sizin için saçma olan şeyleri de istemeden yapabiliyordunuz o ruh haliyle. Gelin çiçeği kısa saplı, taze
güllerle bezeli bir demet olacaktı. Akşam saç spreyiyle sabitlenip kurutulmaya
alınacaktı ki uzun yıllar saklanabilsin. Gecenin sonunda bekar kızlara atacağım
gelin demeti de farklı olamalıydı. Ben arkamı dönecek, çiçek buketini dikkatle kapmak için bekleyen bekar kızlara fırlatacaktım. Çiçeği yakalayan kız en kısa
zamanda benim gibi evlenecekti. Gelin teli çiçek demetinden sarkacak, bekar
kızlara bu tellerden verilecekti. Nişan kurdelesinden tek farkı bu sefer
kurdele gibi teli yutmayacaktı gelin adayı bekar kızlar. Ayakkabıların altına bekar
kızların adı yazılacak, gelin damat ile evden çıkarken başlarınndan okunmuş
prinçle paranın sarılı olduğu tül kesecikler aile fertlerinin ellerinden
başımıza fırlatılacaktı…Hem komikti, hem de yapılması gereken hazırlık listesi maddelerinin
sonundaydı tüm bunlar. Ben evden ayrılırken bir gönüllü aile ferdi kırmızı kalemle maddeleri karalayabilirdi.
“Evleniyordum!”
Baba evindeki son gecemdi. Bebekliğim, çocukluğum,
ergenliğim son bulacaktı sabaha. Anneme, babama ne kadar sarılsam da, öpsem de
onlara doyamıyordum. Yatagımdaki son
uykum, banyodaki son duşum, sofradaki son yemeğim gibi geliyordu. Saklayamıyordum
ağladığımı ,onlar da ağlıyorlardı. Bunun yanı sıra büyük bir mutluluk hakimdi içimizde.
Eşim de duygusaldı.
“Biz evleniyorduk!”
Önce parayla prinçli kesecikler
fırlatıldı başımıza..Gökyüzüne kaldırdım gözlerimi..Erik ağacı rüzgarla
dallarını sallıyordu güle güle dermişçesine. Beyaz gelinliğimin eteğini
tutuyordum tek elimle, diğer elim eşimin elini sıkıyordu güvenle, aşkla, sevgiyle..
Girişteki mermer basamakta oturan tombul kedicik de mahsundu gidiyorum diye.. “Geleceğim
yine,merak etme,bir balık borcum var sana tombiş kedicik ” diye mertçe söz
verdim.
Gülümsüyordum.. Heyecanla benim kadar
süslü turuncu vosvosun arkasına sığmaya çalıştım. Gövdem iki koltuğu kaplamıştı
bile. Eşim korna çaldı ve hızla gaza bastı. Yolumuzu kesenlere beyaz ,içinde
para olan zarflar dağıtıldı.
Fotoğraflar çekildi, konuklar karşılandı,
nikahımız kıyıldı, nikah şekerlerimiz dağıtıldı, danslar edildi.
Eşim ve ben birbirimize söz verdik :
"İyi günde,kötü günde,hastalıkta sağlıkta,saygı sevgi çerçevesinde bir arada olamaya,haykırıcasına kocaman "EVETTTTTTTT!!!"dedik.
Düğün bitti, evimize uğurlandık, ailelerimiz
bizi yalnız bırakmadı hayatımıza devam edeceğimiz evin kapısının önünde tek tek
dizildiler. Sarıldık..
Son iki kişiyle kucaklaşmaya gelmişti sıra ilk olarak annemi öptüm , kokladım.
Babama sarıldım, öptüm onu. Canı gönülden teşekkür ettim her şey için. Üzerimdeki
tüm emekleri için. Eşimin sevgi dolu yüreğiyle yüreğimi birleştirmek üzere küçük
kız kimliğimle vedalaşarak; merdivenlerden hızlıca ilerledim.
MERVE UTANDI KALKAN
28.03.2014-Erenköy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder