28 Eylül 2014 Pazar
24 Eylül 2014 Çarşamba
SELAM SONBAHAR...

Kana kana buzlu suları içemeden,çeşit çeşit dondurmaları gönlümüzce yiyemeden,kulaç kulaç derinlerde çok fazla yüzemeden puslu sonbahar sabahlarına günaydın demeye varmıyor hala dilimiz.
Ben aslında yaz mevsimini çok sevmem.
Baktığım bir tablo vardır.Gündüz de gece de hep aynıdır iki gözümün penceresinde.
Renkleri değişmez.Soft bir pastellik hakimdir objelerde..
İlkbaharın gelinliği andıran tül beyazlığındaki tomurcuklu ağaç dallarını görürüm ,bir ara gözlerimi kapatır,her soluduğumda ruhuma neşe veren akşamsefalarının hanımellerine karıştığı ılık rüzgarlı akşamlarını bir nefeste içime çekerken baharı sevdiğimi anlarım.
Sadece bir hırkadır üstümdeki o da üşürsem giyerim ,"bari rüzgar çarpmasın" düşüncesiyle yanıma aldığım... ne palto gibi kürküyle omuzlarımı öne eğiltir,ne de kısa kollu bir penyenin yetersiz gelişiyle içimi üşütür sevgili hırkam.
Yorgandan pikeye terfi edilen gecelerde hafif cam açık uyuyabilme lüksünü yaşatır bizlere ilkbahar..
Acaba bir sonbahar akşamı niçin ben sizlere İlkbahar'a duyduğum sevgiyi anlatıyorum?
İnanır mısınız ,bilmiyorum..Daha aylar var önümüzde. Yarıladığımız yağmurlu sonbahar geçecek,kara bir kışın lapa lapa taneleri yüzümüze vuracak ,soğuk tipili ,boza içeceğimiz uzun kış geceleri geçecek de biz ilkbahara kavuşacağız.
Şimdi sokakların paket taşları ters dönmüş ,bastığınızda çıtır çıtır eden irili ufaklı pembe,bej çınar yapraklarıyla dolu.Ben hepsine basma arzusuyla kimi zaman nasıl yürüdüğümün farkına varmıyorum bile.
Yağmurluğumun muşambamsı dokusuna aldırış etmeden,dilimde sevdiğim bir şarkının nakaratını sonlandırıp;mutlaka şedarabana geçiş yapıyorum.Meyana geldiğimde gök gürlüyor,en tiz notada boşalıyor yağmur damlaları.
Sevmek lazım sonbaharı,her mevsimin ayrı bir güzelliği var diye boşuna söylememişler.
"Camları boşuna sildirmişim tüh tüh tüh",demeden,aldığımız sağlıklı nefese şükrederek belki pozitif anlamlar yükleyebiliriz sonbahara.Varsın şemsiye yük olsun elimize,her sert rüzgarda şişsin pardesümüz,saçımız başımız fön tutmasın isterse.
Seviyorum şimdi sonbaharı..
Tüm solgun yapraklara siz de basın benim gibi..Basın ki kel kalan ağaç özlemle ilkbaharı kondursun güçlü dallarına çabucak.
MERVE UTANDI KALKAN-Erenköy
24 Eylül 2014
30 Haziran 2014 Pazartesi
VAKİT SAHUR VAKTİ

Pilavın kokusu var,
Mâninin arkası var,
Bahşişimi yollayın.
Gözümün uykusu var....
DÜM DÜM DÜM DÜM
Duvardan kedi atladı,
Bekçinin ödü patladı.
Merak etme bekçi baba
Bey kesesini yokladı....
GÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜMMMMM...
Çok küçüktüm.Annem ile babam yurtdışına konsere gitmişlerdi ben de annemin halasının evinde misafirdim.Değişik bir geceydi.Herzamanki gibi akşam yemeği sonrası meyvelerimizi yemiş,halam ile uyumak için yatak odasına doğru yol almıştık.Annemi babamı çok özlüyordum ancak halamın oyunları,bana olan aşırı ilgisi,gösterdiği özen öylesine ruhumu okşuyordu ki "annemi babamı özlüyorum " cümlesi dilimin ucundayken ilgimi başka bir yöne çekmeye başarabiliyordu.O gece yine tavşan ailesinin hikayesini anlatmıştı.Sebze ve meyve bahçelerinden ağzı sulanarak geçen tavşanları,sepetini havuç,lahana,kerevizle dolduran anne tavşanı,meyve yemek için sabırsızlanan yavru tavşanların maceralarını uykulu gözlerle dinlemiştim zevkle.Sonra duamızı edip uyumuştuk.Uyumuştuk ama bir süre sonra sağa döndüğümde halam yanımda değildi.Kapı hafif aralıktı.Salonun ışığı buzlu camla kaplı olan oda kapısına yansıyordu.
Çocuk ben, şaşırmıştım. Çok mu uyumuştum acaba?
Bir günü sadece uyuyarak mı geçirmiştim de sabahı görememiştim?
Sabah ne zaman olmuştu?
İki üç adım daha attığımda kafam biraz daha karışmıştı.Çatal bıçak sesleri gelmişti kulağıma.Şaşkın şakın bir iki adım daha atıp salona vardığımda eniştemin ve halamın bana gülümseyen yüzleriyle karşılaşmıştım.Resmen yemek yiyorlardı.Ve bana haber vermemişlerdi.Demekki bensiz yemek istemişlerdi diye düşünürken; masaya doğru ilerledim ve sandalyeme oturdum.Hep aynı yere oturduğumdan o artık benim sandalyemdi.Bir de yastık koyardım üstüne ki masaya ulaşabileyim.Ben de çay içmek istedim.Çayı az ,suyu ılık, açık sarı çocuk paşa çayı.Tam içecektim ki dışarıdan gelen ses de neydi öyle?
GÜM GÜM GÜM GÜM.
DÜM DÜM DÜM DÜM.
Bir erkek sesi boş sokakta şarkı söylüyor,hem de avazı çıktığı kadar.Pencereye yöneldim.Bu geceki merakım ve şaşkınlığım bitmek bilmiyordu.Eniştem bir kibrit kutusunu boşalttı,halamın getirdiği kağıt parayı kutu boyutunda katladı ve kibrit kutusunun içine yerleştirdi.
"Şimdi bu kutuyu seninle aşağı atacağız,davulcu da alıcak bize teşekkür edecek" dedi halam.Davulcu daha bir coşkulu çaldı,camlar sarsıldı sanki davudi sesinden.Tekrar sandalyeme oturdum.Beni meraklandıran tüm soruları soracaktım halama.
Sahur'u,Ramazan davulcusunu,Oruç'u,mis gibi kokan ramazan pidesini,Ramazanın neş'esini,bereketini,kişiye verdiği huzuru,bereketi,sabırsılıkla sabırın imtihanını,bayrama ulaşırken ki heyecanı,Ramazan'ı uğurlarkenki hüznü,özlemi ben halamlardaki misafirliğim gecesindeki değişik gecede öğrendim.
Yine bir Ramazan gecesi,vakit Sahur vakti.
Sokakta avazı çıktığı kadar şarkı söyleyen bir davulcu var.Gözlerim doluyor,bir yandan da gülümsüyorum.Yıllar öncesine dönüyorum.O değişik geceyi,beni çok seven halamı,beni gördüğünde yüzünde mutluluk ifadesi beliri veren eniştemi düşünüyorum.Nur için de yatın demek o kadar acı geliyor ki şimdi keşke duyabilseniz beni de,ağlamadan salona geçebilsem.
Vakit Sahur Vakti...
HOŞGELDİN RAMAZAN.
MERVE UTANDI KALKAN
30 HAZİRAN 2014
İSTANBUL-ERENKÖY
28 Mart 2014 Cuma
"EVETTTTTTTT!!!"
Apartmanın girişinde bizi yıllarca sulu
sulu erikleriyle besleyen kısa erik ağacı; renkli çiçeklerle donatmıştı güçsüz
cılız dallarını.. Minik bahar dalları çiçek çiçek açılan patlamış mısır
tanelerini andırıyordu.
Buğulu pembemsi ,bembeyaz..
Günler o kadar çabuk geçiyordu ki zamanı
yakalamak arzusuyla geceyi sabaha uğurluyorduk
adeta.Odamda hareket edecek bir alan kalmamıştı.Neredeyse tek boş alan
yatağımdı.Tüm köşeler kutularla,geniş ,büyük poşetlerle doluydu.
Telaş,heyecan,duygusallık,mutluluk,hüzün,veda,kavuşma
hepsi bir arada tüm bedenimi çimdikliyordu. Hazırlıklar tamamlandıkça; dosya
kağıdına yaptığım uzun listedeki maddelerin üstleri
bir bir siliniyordu.
Şeker maşası,sarımsak sıkacağı,tahta spatula,huni,süzgeç
aklınıza gelebilecek en ufak nesne bile bu listede kendini gösteriyordu. Mutlaka
bir eksik de kalıyordu tamamlanması
gereken.
Ütümüz;
mutfak bezi,çarşaf,yastık kılıfı ütülemekten isyan eder haldeydi.
Ne içindi herkesin seferber olduğu, yardımlaştığı,eşyaların
bile strese büründüğü bu koşturmaca?
"Evleniyordum!"
Evet,annemle,babamla uzun uzun seneler
bir arada yaşadığım mekanı bırakıp; bazı özel eşyalarımı da yanıma alarak,hayatımı çok sevdiğim bir
insanla birleştireceğim bambaşka bir mekanda yaşayacak olmanın hazırlığındaydım. Bu evdeki
alışkanlıklarımdan sıyrılmak üzereydim.
Kimi zaman kopamadığım yanıma almak istediğim bir eşya, bir giysi bu
dev torbalara ağır kutulara koyulmaktaydı.
Duygusaldım..
Heyecanlıydım..
Ev telaşlıydı, odalar dağınıktı..
Odam naylon,kutu odaya dönmüştü.
Karmakarışık duygularla tanışıyordum.
Artık güneşi görmek için sarı perdeyi
değil de bebek mavisi perdeyi aralıycaktım. Erik ağacına değil de defne ağacına
bakacaktım. En tuhaf geleni de peluş oyuncağa değil de eşime sarılacaktım
uyurken.Sofrayı kurmak için çekmeceden üç çatalı gayri
ihtiyari alıp, birini tekrar yerine koyup iki çatalla tamamlayacaktım masa
düzenini.
Çalışma masam, giysilerim, ayakkabılarım,
oyuncaklarım benimle birlikte başka bir muhite, başka bir apartmanın dairesine
benimle birlikte yerleşeceklerdi. Belki de onlarda heyecanlıydı.
“Evleniyordum!”
Düğün hazırlıkları, eşimle yaşacağımız
evin düzeni bitmişti. Apartmanın girişinde yaşamlarını sürdüren karıncaları da
bir süreliğine tatile yollamıştım gelinliğime zarar vermemeleri için. Eşim
turuncu vosvosumuzu güzel süsletmişti.
O güzel günde giyeceğim prenses modeli
çok kabarık etekli, hayal tüllü, duvaklı kar beyazı gelinliğim askıda giyilmek
üzere beni bekliyordu tıpkı o çok sevdiğim erik ağacının bahar dalları gibi
bembeyaz saf. Sanki duygusallık gözyaşlarım da bahar yağmuruydu damla damla..
Geleneklerden , adetlerden kopamıyordu
insan. Bazen sizin için saçma olan şeyleri de istemeden yapabiliyordunuz o ruh haliyle. Gelin çiçeği kısa saplı, taze
güllerle bezeli bir demet olacaktı. Akşam saç spreyiyle sabitlenip kurutulmaya
alınacaktı ki uzun yıllar saklanabilsin. Gecenin sonunda bekar kızlara atacağım
gelin demeti de farklı olamalıydı. Ben arkamı dönecek, çiçek buketini dikkatle kapmak için bekleyen bekar kızlara fırlatacaktım. Çiçeği yakalayan kız en kısa
zamanda benim gibi evlenecekti. Gelin teli çiçek demetinden sarkacak, bekar
kızlara bu tellerden verilecekti. Nişan kurdelesinden tek farkı bu sefer
kurdele gibi teli yutmayacaktı gelin adayı bekar kızlar. Ayakkabıların altına bekar
kızların adı yazılacak, gelin damat ile evden çıkarken başlarınndan okunmuş
prinçle paranın sarılı olduğu tül kesecikler aile fertlerinin ellerinden
başımıza fırlatılacaktı…Hem komikti, hem de yapılması gereken hazırlık listesi maddelerinin
sonundaydı tüm bunlar. Ben evden ayrılırken bir gönüllü aile ferdi kırmızı kalemle maddeleri karalayabilirdi.
“Evleniyordum!”
Baba evindeki son gecemdi. Bebekliğim, çocukluğum,
ergenliğim son bulacaktı sabaha. Anneme, babama ne kadar sarılsam da, öpsem de
onlara doyamıyordum. Yatagımdaki son
uykum, banyodaki son duşum, sofradaki son yemeğim gibi geliyordu. Saklayamıyordum
ağladığımı ,onlar da ağlıyorlardı. Bunun yanı sıra büyük bir mutluluk hakimdi içimizde.
Eşim de duygusaldı.
“Biz evleniyorduk!”
Önce parayla prinçli kesecikler
fırlatıldı başımıza..Gökyüzüne kaldırdım gözlerimi..Erik ağacı rüzgarla
dallarını sallıyordu güle güle dermişçesine. Beyaz gelinliğimin eteğini
tutuyordum tek elimle, diğer elim eşimin elini sıkıyordu güvenle, aşkla, sevgiyle..
Girişteki mermer basamakta oturan tombul kedicik de mahsundu gidiyorum diye.. “Geleceğim
yine,merak etme,bir balık borcum var sana tombiş kedicik ” diye mertçe söz
verdim.
Gülümsüyordum.. Heyecanla benim kadar
süslü turuncu vosvosun arkasına sığmaya çalıştım. Gövdem iki koltuğu kaplamıştı
bile. Eşim korna çaldı ve hızla gaza bastı. Yolumuzu kesenlere beyaz ,içinde
para olan zarflar dağıtıldı.
Fotoğraflar çekildi, konuklar karşılandı,
nikahımız kıyıldı, nikah şekerlerimiz dağıtıldı, danslar edildi.
Eşim ve ben birbirimize söz verdik :
"İyi günde,kötü günde,hastalıkta sağlıkta,saygı sevgi çerçevesinde bir arada olamaya,haykırıcasına kocaman "EVETTTTTTTT!!!"dedik.
Düğün bitti, evimize uğurlandık, ailelerimiz
bizi yalnız bırakmadı hayatımıza devam edeceğimiz evin kapısının önünde tek tek
dizildiler. Sarıldık..
Son iki kişiyle kucaklaşmaya gelmişti sıra ilk olarak annemi öptüm , kokladım.
Babama sarıldım, öptüm onu. Canı gönülden teşekkür ettim her şey için. Üzerimdeki
tüm emekleri için. Eşimin sevgi dolu yüreğiyle yüreğimi birleştirmek üzere küçük
kız kimliğimle vedalaşarak; merdivenlerden hızlıca ilerledim.
MERVE UTANDI KALKAN
28.03.2014-Erenköy
1 Şubat 2014 Cumartesi
31 Ocak 2014 Cuma
24 Ocak 2014 Cuma
![]() |
İTİRAF |
Erteliyorum..
Kafamda önce harfler koşmaya başlıyor,tam kelimeleri dinlendirip cümle kuracağım diye sevinirken kaçıyorum, yazacekken yazmıyorum..
Tıpkı bir türlü ödev bitermeye gönlü olmayan haylaz çocukar gibi.
Sürekli erteliyorum.Buna artık dur demenin zamanı geldi,geçiyor bile.Deliler gibiyim.
Sessiz konuşuyorum kendimle ;on dakika sonra sessizlik bozuluyor kendime küsüyorum ve tek başıma yaptığım bu sohbeti bitirip ,mutfağa gidiyorum.Büyük bir tencerenin içine önce tek tek özenle yıkadağım sebzeleri doğruyorum.Tembel asla değilim de yazı yazmamak için oyalıyorum kendimi belki de.Ev işlerine sığınıyorum.Çamaşır asıyorum.Bir iki sayfa okumak için kanepeye yaslıyorum sırtımı,aylardır çantamda ezilmiş, sayfaları hamurlaşmış kitabımı okuyorum.Su içiyorum.Derken bir kurabiye tarifini keşfetmek için yine mutfağın kapısındayım, tezgahı una, yumurtaya ve şekere buluyorum.
Merdane,kurabiye kalıpları,zencefil ve tarçın.Fırın 250 derecede fan düğmesinde ayarlı.Tepsi ağır geliyor güçsüz bileklerimden dolayı taşıyamıyorum.Tezgaha nihalesiz koyamıyorum ki.Tekrar fırına sürüyorum.Kokusu da mis gibi geliyor burnuma,buram buram hafif yanık."Çay demlesem mi acaba?"cümlesine cevap vermeden çayı demliyorum bile.
Bir saat sonra hayatımı birleştirdiğim,aşkım dediğim eşim gelir.Tüh erken demledim çay kararacak.Kurabiyeler fırında kalmalı.Son bir düzen veriyorum eve,tüm odaları bekçi gibi geziyorum.Koltukların minderleri salmışlar kendilerini ,vurup tombullaştırsam daha estetik duracak.Aaaa çerçevenin yeri değişmiş!
Bardak sabahtan orta sehpanın üstünde dibinde tortulaşmış soğuk kahvesiyle unutulmuş.Hemen bulaşık makinesine koymalıyım ki kurumasın.Daha duş alıp;giyineceğim.On dakika sonra eşim gelir.Terliğimin altında ekmek kırıntısı mı var.Eyvah yoksa ben masa örtüsünü silkelememiş miyim?
Balkonda karga mı var?Olamaz yine yerlerde sardunyalarımızın toprak parçaları.Tebrik ediyorum kargalar sizleri.Yazıklar olsun size.O börek parçalarını sizle paylaşmayacaktık kahvaltıda.Süpürge arka balkonda.Kim gidecek alacak şimdi faraşla, viledayı?Tabiki de ben..
Son beş dakika.Çamaşır makinası ikinci partiyi yıkıyor.Beyazlar.Alınacaklar listesi de yapayım bari,domates kalmadı hiç.Maydanozlar üç saattir sirkeli suda.Sararmadan yıkamalı,kavanoza koymalı.Çorbaya tuz koymuş muydum ben?
Limonda kalmamış buzdolabında.
Saçlarım ıslak.Nasıl olsa bugün konserim yok.Fönletmeyeceğim saçlarımı.Havluyla kurutur,topuz yaparım.Küpem kırmızı olsun.Kırmızı olsun ki ojelerimle uyum sağlasın.
Eteğimin puantiyeleri de aynı ton kırmızı.Bir de rujumu sürersem hazırım gibi.Ayna da su damlacıkları var kurlasam mı?Sonradan nokta nokta kabarcıklar görüntü kirliliği yaratacak.
Zil çalıyor.Karşılıyorum eşimi.
Ne yaptı aşkım bugün?"diyor.
"Evi düzenledim,sana sürpriz var fırında,tahmin edemezsin ama.Akşam yemeği de hazır.Ah kargalar yine balkonumuzu kirletti,rüzgar gülümüzün burnunu koparıp kaçtı.Bir kötü haber de gömleğin ile ilgili,kol kısmında masum bir pembelik var,ama geçecek aşkım,en iyi beyazlatıcıyı aldım"diye yanıtlıyorum,beni üzen bu soruyu..
"Yazı yazmadın mı aşkım,hani yazacağım diyordun?"diye vuruyor beni tam onikiden.
Omuzlarım düşüyor,sarsılıyorum.Kızıyorum kendime,eşim bana kızıyor.Ne oldu bana?Ne oluyor?İşte benim aylardır evde geçirdiğim boş zamanlar aslında dolu geçiyor da yazı yazmamamın içime verdiği huzursuzluk kendime kızmamın en büyük nedeni.
İşte noktayı koyuyorum,babama ve eşime söz vermiştim ,Sanem hocam tabiki size de iki ay önce yazacağım demiştim ya sözüm söz yazıyorum..Bloğumla barışıyorum.
Merhaba sanal alemin gerçekliği bloğum Merhaba...
MERVE UTANDI KALKAN 24 OCAK 2014 -ERENKÖY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)