22 Aralık 2009 Salı

Hoşgeldin..



Milli piyango biletleri, rengarenk süsler, boy boy çam ağaçları, kırmızı kostümlü bin bir çeşit noel baba , noel anne figürleri, noel babalı oyuncaklar, süslü kartpostallar,irili ufaklı boy boy hindiler…

Mağazalardaki cafcaflı süslerin arasından uzayıp giden çılgın hediye kuyrukları, ellerinde bir sürü poşet ve paketlerle dükkanlardan telaşla çıkan insanlar, her duyduğumuzda zil sesleri eşliğinde bizimde farkında olmadan mırıldandığımız jingle bells melodileri, “nereye gidelim? nerede toplanıyoruz? o gece ne yapacağız?”sorularıyla yapılan rezarvasyonlar, planlanan partiler…

Karanlık sokaklarda saatlerce otuz mumluk ampülün ışığında ellerini ısıtan satıcın pişirdiği ;buram buram kokan ve her kokladığımda beni küçüklüğüme götüren huzur verici yanık kestane kokusu…

Uğurladığımız ve gerçekleştiremediğimiz umutlar, modası geçmiş, çılgın , ertelenen hayaller, yeni ayın doğuşuyla tekrar tazeleyip ,yaşatacağımız düşlerin senaryosu…

Tam gece yarısı on ikiye bir dakika kala tüm bireylerin ses tellerini yıpratırcasına “on dokuz sekiz yedi altı beş dört üç iki bir sıfır !”diyerek zıplamalarıyla, farkında olmadan kafalarında taşıdıkları yaldızlı üçgen karton şapkaların fırladığı, bir an için çocuklaşma arzusuna kapılan kuş tüylü düdük üfleyenlerin, gözlerini mor,yeşil,sarı göz maskesiyle gizleyenlerin geri sayımlarıyla ve dışarıdan gelen havai fişek sesiyle “HOŞGELDİN!”diyerek tüm misafirperverliğimizle,kucak açtığımız, mutlulukla kucakladığımız bir yıldır “YENİ YIL”….

Yeni bir yılın gelişini sabırsızlıkla ve merakla beklediğimiz şu soğuk kış gününde tüm insanlığın 2010 senesinde mutlu, huzurlu, sağlıklı, barış dolu bir ortamda yaşayarak; yüreklerinde taşıdıkları tüm hayallerin,iyi dileklerin gerçekleşmesini canı gönülden dilerim…

Yeni yıl belki Noel baba kostümüyle aramızda, belki bir çam ağacın altındaki kare pakette, belki piyango biletinin son iki rakamında, belki pişirilmek üzere tüyleri yolunmuş, kasapta baş aşağı asılı duran bir hindinin butunda, belki de küçük bir kese kağıdının içindeki sıcak kestanede gizlidir…

MUTLU YILLAR…..:)



MERVE UTANDI-ARALIK 2009

8 Aralık 2009 Salı

Sabancı Türk Müziği Korosu Konseri..


SABANCI TÜRK MÜZİĞİ KOROSU KONSERİ
SOLİST:MERVE UTANDI
14 ARALIK 2009
SAAT:19.OO
YER:SABANCI CENTER

28 Kasım 2009 Cumartesi

Edebiyat Mevsimi

7 Aralık 2009 saat:20.00
Yer:Yazarlar Birliği-Cağaloğlu
Münip Utandı-Merve Utandı Konseri

Sonbahar bitecek, edebiyat mevsimi gelecek
"Edebiyat Mevsimi" adıyla düzenlenen, "1. İstanbul Edebiyat Festivali" 7-13 Aralık 2009 tarihlerinde 50'yi aşkın şair ve yazarı okurla buluşturacak.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi işbirliğiyle düzenlenen, "1. İstanbul Edebiyat Festivali" The Golden Horn Otel'de düzenlenen bir toplantıyla basına tanıtıldı. Toplantıda konuşan TYB İstanbul Şubesi Başkanı Ali Ural, İstanbul'un bir edebiyat şehri olduğunu hatırlatma sorumluluğunun TYB İstanbul Şubesi olarak kendilerine ait olduğunu düşündüklerini belirterek, bu sorumluluğu bir festivalle yerine getirmekten duydukları memnuniyeti dile getirdi.İstanbul eksenli fakat Türk edebiyatını bütün bölümleriyle bir araya getiren bir festival ortaya koyma hedefi içinde çalışmalar yaptıklarını anlatan Ural, ilki 7-13 Aralık 2009 tarihleri arasında gerçekleşecek festivalin bundan böyle her yıl düzenleneceği açıkladı. TYB İstanbul Şubesi'nin kullandığı ve Mimar Sinan tarafından yapılan tarihi Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleşecek festival kapsamındaki atölyelerde şiir, roman, hikaye ve deneme alanlarında Türkiye'nin seçkin edebiyatçılarının yer alacağını söyleyen Ural, "Bir hafta sürecek festivalde 20'yi aşkın etkinlikte 50'yi aşkın sanatçı rol üstleniyor" dedi. Ekseni edebiyat olan festivalde edebiyattan beslenen ve edebiyatın beslediği sinema, tiyatro ve müzik gibi alanlarda da etkinliklerin yer alacağını kaydeden Ural, sinema alanında "Film Mekan İstanbul" etkinliğinde, "Türk Sinemasında İstanbul" belgeselinin gösterileceğini söyledi. Ural, etkinliklerde usta oyun yazarı Turgay Nar tarafından kaleme alınan "Şeyh Galip" adlı oyunun da Tarık Şerbetçioğlu rejisiyle sahneleneceğini bildirdi.


"Musiki Şehir İstanbul" etkinliğinde Münip Utandı'nın, kızı Merve Utandı ile beraber bir konser vereceğini belirten Ural, festival boyunca ziyarete açık olacak Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Cemil Meriç sergilerinde yazarların çok özel fotoğrafları ve kişisel eşyalarının yer alacağını açıkladı.

Ural, festival kapsamında, "Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülleri"nin de verileceğini belirterek, şiir, roman, hikaye ve deneme alanlarında yılın öne çıkan edebiyatçılarına verilecek ödüllerin değerlendirme aşamasının sürdüğünü dile getirdi. Toplantıda basın mensuplarının sorularını da cevaplayan Ural, bir soru üzerine, festivali gelecek sene Ekim-Kasım aylarında düzenlemeyi planladıklarını, mekanların ihtiyaca göre çeşitleneceğini söyledi. Tüm etkinliklerin temasının İstanbul olduğu festivalde, 2010 yılından sonra yeni temalara girileceğini ifade eden TYB İstanbul Şubesi Başkanı Ali Ural, festivalde "Mürekkebi Kurumadan" başlıklı etkinlikte olduğu gibi güncel kitaplara ve yazarlarına da yer verildiğine dikkati çekti.7 Aralık Pazartesi günü açılışı yapılacak festivalde tiyatrocu Kenan Işık, "Bir Hoş Seda İstanbul" etkinliği kapsamında Şeyh Galip'ten Necip Fazıl Kısakürek'e, Yahya Kemal'den Ahmet Hamdi Tanpınar'a İstanbul'a dair eserlerden seçmeleri seslendirecek. Festivalin ilk günü açılışı yapılacak sergilerden "Yorulmayan Savaşçı: Kemal Tahir" sergisinde, ziyaretçiler büyük yazar ve fikir adamına ait özel eşyaları, romanlarını yazarken tuttuğu notlarını, dostları ile olan fotoğraf karelerini ve çok az bilinen 12 dakikalık bir görüntü kaydını izleyebilecek. "Edebiyatımızın Büyük Ağası: Tarık Buğra" sergisinde, modern Türk edebiyatına ölümsüz eserler armağan eden büyük yazarın tarih kokan el yazıları, emektar daktilosu ve yazı masası görülebilecek. "Düşüncenin Gökkuşağı: Cemil Meriç" sergisinde ise eserleriyle Türk toplumunun ufuklarını aydınlatmaya devam eden Cemil Meriç ile sevenleri, İstanbul Kültür Merkezi'nde bir arada olacak.Atölyeler"Şiir Şehir İstanbul" başlıklı atölye 7 Aralık Pazartesi günü Ali Ural, Adnan Özer, Haydar Ergülen, Osman Konuk, Ömer Erdem ve Roni Margulies'den oluşan şairler, kalemlerine güç veren kaynakları, ustalıklarının püf noktalarını, kelimelere şekil vermenin ve onları bir arada tutmanın sırlarını anlatacak. "Roman Mekan İstanbul" başlıklı roman atölyesinde, 8 Aralık Salı günü Mehmed Niyazi Özdemir, Elif Şafak, Sevinç Çokum, Sadık Yalsızuçanlar ve Durali Yılmaz yazarlık tecrübelerini paylaşacak. "İstanbul Denemeleri" son dönem Türk edebiyatının Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Turan Alkan, İbrahim Demirci, Osman Bayraktar, Ali Çolak gibi deneme ustaları ve Mıgırdiç Margosyan ile Celia Kerslake denemelerini, 9 Aralık Çarşamba günü İstanbullu edebiyatseverlerle paylaşacak."İnsan Hikaye İstanbul" başlıklı atölyede Ayfer Tunç, Hüseyin Su, Cihan Aktaş, Aslı Erdoğan, Mario Levi 10 Aralık Perşembe günü İstanbul hikayelerini paylaşacak. "Bir Akşam Şiiri İstanbul" başlıklı 8 Aralık Salı akşamı gerçekleşecek şiir akşamında da Ahmet Oktay, Zafer Acar, Celal Fedai, Arif Ay, İbrahim Tenekeci, Mehmet Ragıp Karcı, Haydar Ergülen, Enver Ercan, Nilay Özer ve Ayşe Sevim yer alacak. Okur-yazar buluşmaları"Okur Yazar Buluşmaları"nda 9 Aralık Çarşamba günü İhsan Kabil, Yıldız Ramazanoğlu, Ümit Aktaş ve Ali Haydar Haksal okurla buluşacak. Festivalin "Mürekkebi Kurumadan Elinizde" bölümü, edebiyat dünyasına 'merhaba' diyen yeni kitapların yazarları ile okuru bir araya getiriyor. Murat Menteş, "Korkma Ben Varım" ile 8 aralık Salı günü, Ömer Faruk Dönmez "Bir Kitap Bir Balta" adlı çalışmasıyla 10 Aralık Perşembe günü okurla bir araya gelecek. Festivalde, "Kültürler Arası Bir Köprü Olarak Çeviri" başlıklı etkinlikte, ilahiyattan felsefeye, ekonomiden siyasete pek çok seçkin düşünürün onlarca eserini Türkçeye kazandıran çeviri ustalarından Ahmet Aydoğan, 7 Aralık'ta dil, kültür ve edebiyat ekseninde çeviri ve çevirmenlik üzerine tecrübelerini paylaşacak. Festivalde, "2010'a Girerken Edebiyatın Durumu-Konumu" başlıklı açık oturumda ise 11 Aralık Cuma günü, Türk edebiyatının durumunu Elif Şafak, Rasim Özdenören, Hilmi Yavuz, Selim İleri, Mehmet Doğan ve Roberta Micallef yeniden ve farklı bakış açılarıyla değerlendirecek. Sinema, tiyatro, müzik"Musiki Şehir İstanbul" etkinliğinde ise 7 Aralık Pazartesi akşamı Türk müziğinin güçlü seslerinden Münip Utandı, kızı ve öğrencisi Merve Utandı'nın da yer alacağı musiki akşamında saz ekibiyle birlikte bir dinleti sunacak. "Film Mekan İstanbul" etkinliğinde 9 Aralık Çarşamba akşamı Necip Sarıcı'nın, yüzlerce filmlik zengin arşivinden faydalanarak yaptığı "Türk sinemasında İstanbul" belgeselinde, yabancı yönetmenlerden ilk Türk filmine, Beyoğlu'ndan Defterdar'a, Kızkulesi'nden Burgaz Ada'ya İstanbul, gözler önüne serilecek. "Dünden Bugüne Tiyatroda İstanbul" başlıklı etkinlikte 10 Aralık Perşembe günü ise usta oyun yazarı ve şair Turgay Nar ile oyun yazarı Melisa Gürpınar, İstanbul'un sahnelerinde yeniden hayat bulan oyunları, oyuncuları ve İstanbul'u anlatacaklar. Ayrıca, İstanbul'un kültür hayatında önemli bir figür olan Şeyh Galip üzerine Turgay Nar'ın yazdığı "Şeyh Galip" adlı oyun, Tarık Şerbetçioğlu rejisiyle tiyatroseverlerle buluşacak. Edebiyat mevsimiFestivalde, 11 Aralık Cuma akşamı "Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülleri'09" kapsamında şiir, hikaye, roman ve deneme dallarında verilecek büyük ödüller sahiplerini bulacak. "Boğazda Edebiyat Rüzgarı" adlı etkinlikte, 12 Aralık Cumartesi günü Mahmut Sami Şimşek'in rehberliğinde edebiyat içerikli bir Boğaz turu düzenlenecek. "Kitap Dostlarının Babıali Buluşması çerçevesinde", 13 Aralık Pazar günü TYB İstanbul Şubesi Nadir Kitaplar Müzayedesi düzenlenecek.
CNN TÜRK

17 Kasım 2009 Salı

Tasarım Yarışması..


Merve Utandi 16 November at 23:49
tasarım yarışması2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında perasanat ın açmış olduğu yarışma, halk oylamasıyla sonuçlanacaktır.,Oylama 1 Aralık 2009 'a kadar yapılacaktır.Benim için oylama yapabilirseniz sevinirim.Sevgiler..113-116 favorimdir...www.perasanat.com.tradresinden Halk oylaması kısmını tıklayıp,açılan sayfada oylamaya katıl butonunu tekrar tıklayıp;113-114-115-116-117numaralı eserlere oy vermenizi bekliyorum.
113-116 favorimdir.
Pera Güzel Sanatlar, sanat, güzel sanatlar, müzik, müzik eğitimi, resim, resim yarışması, dans, flam
Source: www.perasanat.com.tr

Sanat, sanat, güzel sanatlar, müzik, müzik eğitimi, resim, resim yarışması, dans, flamenco, tango, latin dans, tiyatro, tiyatro sınav, konservatuar, italya, sanat buluşması, sanat günleri, sanat tarihi, anadolu güzel sanatlar lisesi, mesleki eğitim

11 Kasım 2009 Çarşamba

Gri Kış


Ağaçların kırmızılığıdır hayran olduğum kimi zaman...


Sarı sonbahardan gri kışa gönderirler kızılımsı kuru yapraklarını. Hüzünlü gelirler.Gözlerimde hep bir buğu bırakırlar baktığımda onlara.Çoğu yaprak ezilmiştir daldan düştüğü anda bir haylaz çocuğun top oynarken heyecanla koştuğu sırada sert adımlarının altında.Bir çoğu da süslü bir kadının sokakta salına salına yürüdüğü anda parçalanmıştır, ince topuklu yüksek ayakkabısının altında ; oracıkta çıkardığı kendine has sesle,beliki de acıyla ..Bu kızılımsı kuru yapraklar lodosun poyraza döndüğü, hırçın rüzgarlı havalarda da gökyüzünden sonsuzluğa,bilinmezliğe uçuverirler telaşla..

Yeni bir mevsime geçişi kabullenemeyenleri de vardır içlerinde. Bazıları gri kışa zorla misafir ettirmiştir kendini. Sorduğunuz da onlara; sorunsuzdurlar,”iyi ki gri kışa misafir gittik derler. Bu sahte savunmalarına ağacın dalında şarkı söyleme çabasında olan bariton ve alto karga korosu kesik kesik gülerler.Serçelerle dost olan bir kızılımsı yaprak grubu ise gri kışa teslim olurlar, teslim olmak zorundadırlar , istemeden de olsa…

Mutlu değillerdir belki. Ama rol yaparlar, suskunluğu seçtikleri de olur. Mucize beklerler tüm inançlarıyla. “Bir mucize olsa da yaza dönsek uzun kestane ağacının en tepesinde bizi bekleyen kalın pürüzlü dalın üstünde yeşil körpe yapraklarımızla” diye..Günler geçer,gri kış etkisini tüm sertliğiyle gösterir. Gri kışa kendilerini zorla misafir ettiren kızılımsı yapraklar şimdi çaresizlerdir. Ne yapacaklarının bilinçsizliğiyle, gereksiz kararlılıklarının esiri olmuşlardır.Bu saatten sonra direnmelerinin de bir anlamı yoktur.

Gri kış onları çoktan yutmuş, yok etmiştir.Kurak bir tarlada gri kışın alaycı rüzgarının eşliğinde kuru siyah bir ağaç gövdesinin durduğu toprağın altında cansız yatmaktadırlar.İnançlarıyla mucize bekleyen kızılımsı tedirgin yapraklarda; gri kışın acımasız misafirperverliğinden sıyrılıp; kurak tarlada ilkbahara gözlerini açarlar huzurla… Canlanırlar…Yeşil taç yapraklarıyla ulu kestane ağacının pürüzlü kalın dallarında serçelerle huzur şarkısını mırıldanırlar….

Merve Utandı
11.11.09

26 Ekim 2009 Pazartesi

9 Ekim 2009 Cuma

Konserlerim..

2009-2010 Sezonunda Vereceğim Konserlerin Tarihleri:

1.Etkinlik:
14 Aralık 2009 Pazartesi
Sabancı Türk Müziği Korosu Konseri
saat:20.00
yer:Sabancı Center
solist:Merve Utandı

2.Etkinlik:
06 Aralık 2009
Aşiyan Musiki Derneği Korosu Konseri
Saat: 19:00
solist:Münip Utandı
YER: Yeditepe Üniversitesi- İnan Kıraç Salonu
konser ücretsizdir.

3.etkinlik:
"Anne ve bebek sağlığı yararına yapılacaktır. "
Solistler:Merve Utandı-Münip Utandı
Şiirler ve sunan:Mithat Özyılmazel
Konserin adı: Yüzyılın İstanbul Şarkıları ve Şiirleri
Yer:Caddebostan Konseri
Tarih:14 Ocak 2010 Perşembe
Saat:20.00

8 Ekim 2009 Perşembe

Münip Utandı

JB2N0158

Sizlere tanıtacağım sanatçı çok yakından tanıdığım bir kişi. Klasik Türk Müziğinin gelmiş geçmiş en iyi icracılarından,usta yorumcularından biri olan babam "Münip Utandı". Espri bir yana gerçekten bu satırları yazarken zorlanıyorum, mütevazi davranmayacağım,davranırsam büyük bir haksızlık yapmış olurum ona. Çünkü elimizin beş parmağını geçmeyecek kadar az sayıda olan ve öz musikimizi gerçek anlamda hakkıyla yorumlayan icracılar hakikaten yok gibi..

Görüntü009 Görüntü011

Babam ; o parmakların benim gözümde ilk parmakları..Bu düşüncelerim,eleştiriler; sadece benim değil gerçek anlamda klasik Türk müziğinden anlayan üstadların, düşünürlerin, hocaların, yazarların, müzik zevki gelişmiş bireylerin,sanattan anlayan sanatçıların da düşünceleri...Evet ben size müzisyen babam Münip UTANDI'yı tanıtacağım..Şimdilik sözlerim bu kadar...

3078_77075988852_777348852_1710404_4864041_n

Münip Utandı…

24 Ağustos 1952 yılında Antakya’da doğdu. İlk,orta ve lise öğrenimini bu şehirde tamamladı.İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesin’deki yüksek öğrenimi sırasında Ruhi Ayangil yönetimindeki Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Korosu’na Prof.Dr.Ali Rıza Kural yönetimindeki İ .Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Korosu’na Melahat Pars yönetimindeki Kadiköy Musiki Cemiyeti’ne ve daha sonra Süheyla Altmışdört ve Ender Ergün yönetimindeki Üniversite Korosu’na devam etti.

n777348852_531792_90

1976 yılında kurulan İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun ilk kadrosunda yer aldı. Bu tarihten itibaren büyük destek ve teşvik gördüğü Nevzat Atlığ ile çalışmalarını sürdürdü.Koronun yurt içinde ve yurt dışında verdiği konserlerde tv ve radyo programında solist olarak görev aldı.Çok sayıda özel konser veren Utandı tv dizilerine, tiyatro oyunlarına ve radyofonik piyeslere sesi ile katkıda bulundu. Uluslarası İstanbul Festivali, Bach Günleri,Gaetano Donizetti Bergamo Musica Festival,Akl-ı Selim’in Müziği,Ülker Türk Müziği Günleri, Gülnihal, Uluslarası Adalar Festivali, Nardis Jazz Club gibi birçok müzik festivallerine ve etkinliklerine solist olarak katıldı.

munip_utandi kons-2

Yansımalar,İnce Saz, Neva Saz,Ruhi Ayangil Meşk Birimi gibi birçok topluklarla konserler vermektedir. Sesinin genişliği ve orijinal rengi ile son dönemin önde gelen yorumcularından biri olarak kabul edilmektedir.Münip Utandı’nın “Aynalıkavak’tan Kalamış’a”, “Münip Utandı”,“Bitmese Sevgi”, “Seslenişler Bekleyişler”, “Gidem Dedim”, “Boğaziçi” ve “Fikrimin İnce Gülü”, “Eski Şarkılar” adlı sekiz albümü yayınlanmıştır.Ayrıca Türk Hava Yolları 75.yıl anısına 75 Büyük Usta adlı cd çalışmasında Türk Müziğinde II.Klasik Dönemi seslendirdiği bir cd çalışması da bulunmaktadır. Müzik dışında stilize resim çalışmalarında da bulunan sanatçı bu konudaki eserlerini 1994 yılında Beyazıt Devlet Kütüphanesin’de düzenlediği bir sergide değerlendirmiştir.Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı’nın mütevvelli heyetinde olan olan Utandı bu vakfın yararına zaman zaman konserler vermektedir. Bir dönem Açık Radyo’da da “Unutulmuş Ne Varsa” isimli solo programı canlı olarak sunan Münip Utandı; ayrıca İTÜ Devlet Konservatuarı’nda uslüp, repertuar ve yorum dersleri vermektedir.Halen görev yaptığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosun’nda uzun yıllar sanat kurulu üyeliği de yapan Münip Utandı ses sanatçısı Ceyda Utandı ile evli olup; İTÜ Türk Müziği Konservatuarı’ndan yüksek lisans mezunu ses sanatçısı Merve Utandı’nın babasıdır.

Münip Utandı ile ilgili birçok link ve site var. Bunlardan bazıları;

kişisel web sayfası

dolandagel sunumu

facebook sunumu

youtube videoları

23 Eylül 2009 Çarşamba

Özlüyorum..

Hepimiz günlük koşturmacalı yaşantımızın bir anında ister istemez içinde bulunduğumuz zamanı geçmişle kıyaslama olayına gireriz. Mutluluğumuzda, mutsuzluğumuzda belleğimizde bir fotoğraf albümü gibi arşivlenmiştir.Bazı kareler sararmıştır,bazılarının üzerinde koca bir sis bulutu oturmuştur.Bazıları ise ilk günkü yaşanmışlığının canlı renkleriyle hatırımızdadır.Ben daha çok beni mutlu eden,canlı renklerini koruyan kareleri özledim bu aralar.Kızıltoprakta’ ki doğduğum kırksekiz taksim dört nolu (48/4) Kat Apartmanın’da kızarmış ekmeğin boğaz yakıcı burnumda yer etmiş keskin kokusuyla uyanmayı,camın kenarındaki yatağımdan kalkarak perdeyi araladığımda üst komşumuzun canice aniden bir sabah kesiverdiği sulu meyva veren bodur şeftali ağacını görmeyi,geceleri ise balkonumuza yansıyan Fenerbahçe Feneri’nin göz kırpan ışığını taklit etmeyi,babam askerdeyken masum bir farenin; fareden çok korkan annem tarafından kapana kıstırılmasına tanık olduğum o komik unutulmaz geceyi, öğretmen olan halamın Kütahya’dan gelip ; elinde benim için aldığı bir torba hediyelik eşya ile kapıda durup sürpriz yapmasını,onu çimdiklemelerimi,o gitmeden mutlaka bir eşyasını saklamalarımı,yine onun yatıya kaldığı gecelerde sağır odun sobamızın ısıtmadığı salona kurulan yer yatağında oynadığımız oyunları,bitmeyen uzun gece sohbetlerimizi,bana aldığı ayakkabı şeklindeki “ayakkabımı nasıl doğru bağlarım”adlı kitabı defalarca okumama rağmen fiyonk yapamayışımı ve kırmızı elbiseli süslü miss pigy bebeğimi,beş yaşına kadar zevkle emdiğim tiryakisi olup bırakmakta zorlandığım benim tabirimle “beyaz meme”dediğim emziğimi,hayatında ağzına meyve koymamışlığıyla dikkatimi çeken komşumuz Habibe teyze’nin sesini,Vikingler çizgi filminin neşeli şarkısını,İlkokul öğretmenimin usanmadan verdiği bitmeyen uzun özetleri,matematik problemlerini, badana yaptırdığımızın ertesi sabahı duvarları dalmaçyalı köpeğin desenine çeviren tüten sobamızın is kokusunu ve mandalina yedikten sonra soyduğum kabuklarını sobanın kızgın sıcağına koyarak eve yayılan nefis mandalina kokusunu,kuzenlerimle oynadığım evcilik oyunlarını,dergilerin tüm sayfalarındaki resimlerden işaret parmağımızı koyarak seçtiğimiz “bu resimdeki benim” derkenki heyecanlı seslerimizi,barbielerimize bir stilist ciddiyetiyle saatlerce odaya hapsolarak diktiğimiz elbiseleri,bayramlarda Antakya’ya gitmelerimizi,yediğim acılı kebapları,et yemeyen kuzenlerime inat, ben et ve çiğ köfte yiyorum diye büyükbabamın yüzündeki sevinç ifadesini ve benimle bu sebepten ötürü gurur duyuşunu,onların evinde kuzenimle gazete çıkarma projelerimizi,büyükbabamın bir kimyager gibi mutfakta baharatlarla oynarak yaptığı hayatımda yediğim en lezzetli çiğ köfteleri, babaannemin güzel dileklerini,dualarını, “canım babaannem”diye bana hitap edişini, “sarı kurdelem”adlı türküyü kendince yorumlayışını,kağıt bebek kitaplarımı, walt disney ansiklopedilerimi,diğer müzisyen dedemle şakalaşmalarımızı,apartmanımıza yavrulayan kedi yavrularının babaları tarafından katledilişinin verdiği acıyı,babamın “Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey” dizeleriyle tanburuyla yaptığı solo provalarının odama yansıyan huzur dolu seslerini, Fenerbahçe’den kiraladığımız akşama kadar üzerinden inmediğimiz,o zamanlar yüzme bilmeyen benim cesaretle üstünden denize atladığım beyaz kayığı,Kadiköy’de bir okulun oyun bahçesine bakmak için demir parmaklıklar arasına soktuğum kafamı bir türlü çıkaramayışımda duyduğum acıyı,her haftasonu babamın elinden tutarak beni götürdüğü kırtasiyede resim defteri ve sulu boya satın alışlarımızı,kar yağdığında pencerelerimizden sarkan buz kütlelerini,karlı bir günün sabahında gözlerimi açtığımda çay tepsisinden bana gülümseyen minyatür kar adamın babam tarafından özenle yapılışını, annemin işe gitmeye hazırlanırken yaptığı uzun süren makyajlarını,geceleri özel metal bigudilerle sardığı saçlarının komik görüntüsünü,yine radyo dinleme aşığı annemin dinlediği radyo programında yer alan reklamların müziğini,ezberlediğim banka reklamlarının sözlerini,Trt’de her hafta merakla izlediğim “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi”adlı çocuk programının o yaşta beni duygulandıran melodisini,oynamaya kıyamadığım annemlerin ilk karne hediyesi olan barbiemin kuaför salonunu,Antakya’dan babaannemlerin yolladığı geleneksel yemeklerle dolu olan ve paket bağlarını dedemin yaptığı koliyi bir an önce heyecanla açmayı, okuldan eve geldiğimde sokak kapısının başından burnuma tüten büyük sürpriz mantı yemeğinin kokusunu çok özlüyorum.Diş hekimi,müzisyen Haki amca’mın sigara yaldızından yaptığı üç boyutlu parlak kurbağı,tombul kollarımı onun deyimiyle ısırıp yuvarlak bahçe yaptığı günleri,eşi İlknur Teyzem'in bana "kiçek"diye hitap etmesini,annem ve babamla gittiğimiz sıkılmadan zevkle dinlediğim musiki toplantılarının olduğu geceleri,Mithat amcam’ın bu gecelerde okuduğu şiirleri,anlattığı şiveli fıkraları,Cumartesi sabahları erkenden uyanıp bir heves gittiğim klasik koronun Atatürk Kültür Merkezin’deki konser provalarını,annemin ve babamın,iş arkadaşlarıyla oturduğum yerden bana bakarak okudukları şarkıları sanki benim için söylüyorlar düşüncesiyle dinlediğim saf çocukluğumu,her Pazar özveriyle gittiğim Prof.Dr.Nevzat Atlığ yönetimindeki Devlet Klasik Türk Müziği korosunun konserlerini izlemeyi,sahneden annemin ve babamın seyirciler içinde oturan masum çocukları “beni” bakışlarıyla güldürmelerini,gözlerimi kapatarak bir an için büyüdüğümü kendimi o koronun bir üyesi olarak koronun sanatçılarından çok sevdiğim Hülya Teyze’nin yanında hayal ettiğim zamanları,büyüyünce ne olmak istediğimin cevabını verdiğim o yılları, müzisyen olmak için yaptığım çalışmaların yoğun tempolu günlerini çok özlüyorum.

MERVE UTANDI Eylül-2009


18 Eylül 2009 Cuma

Bir sempozyumun ardından...


15-16-17 eylül 2009 tarihleri arasında İstanbul Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde yapılan 5. İstanbul Müzik Öğretmenleri Sempozyumu üç gün süresince müzik ve özellikle müzik eğitimiyle ilgili konuların ve sorunların tartışıldığı, birbirinden dolu konularla müzik eğitimcilerine büyük bir katkı sağlamıştır.

Herşeyden önce bu sempozyumda görev alan kişilere teşekkür etmek gerekiyor.

Bizde İstek Barış İlköğretim okulu olarak bu sempozyumda müzik öğretmenleri olarak Sanem Hocayla birlikteydik.

Dürüst olmak gerekirse üç gün sürecek bu sempozyumun içeriğini bilmemize rağmen kuşkularımız da vardı. Ancak sempozyumun başladığı ilk günden itibaren katılımcıların çok fazla olmamasına rağmen sunulan konular bizlerin ilgisini çekti.

İlk gün aşağıda belirttiğim konularda birbirinden değerli eğitimciler çeşitli sunumlar yaptılar;

15 Eylül 2009 / Salı

11.30-12.00 Açılış Konuşmaları / KAHEM Tanıtım Filmi

12.00-13.30 İLK OTURUM / Musiki Muallim Mektebi - 85. YIL

Oturum Başkanları: Doç. Dr. Mustafa USLU – Refik SAYDAM

Konuşmacılar: Tuğrul GÖĞÜŞ – İsmet ARICI - Şefika KESKİN

13.30-13.45 100. Yaşında Faik CANSELEN ile buluşma

( Refik SAYDAM ve Birsen GİCİLİ moderatörlüğünde )

13.30-14.30 Serbest Zaman

14.30-15.00 MÜZİK ZAMANI / Müzik Dinletisi

15.00-15.30 Serdar SAMANCIOĞLU Şiir Dinletisi

15.30-17.00 İKİNCİ OTURUM / ENGELLİLER, ÖZEL EĞİTİM GEREKSİNİMLİ ÖĞRENCİLER BAĞLAMLARINDA YAYGIN MÜZİK EĞİTİMİ

Oturum Başkanları: Prof. SY.Nermin KAYGUSUZ - Yrd. Doç. Cengiz ÜNAL

Konuşmacılar: Yrd. Doç. SY. Gülay KARAMAHMUTOĞLU - Sibel YAŞİN KÖNİ

Murat UÇTU - Tuğrul GÖĞÜŞ - Her Beden Duyar / Film Gösterimi

17.00-18.00 SERBEST KÜRSÜ OTURUMU

Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Şerife GÜVENÇOĞLU

Konuşmacılar: Yrd. Doç. SY. Gülay KARAMAHMUTOĞLU Ahmet Emre ÇELİK - Aslı Şeyda YILDIRIM

18.00-19.00 DEPREM ORATORYOSU


İlk günkü açılışta henüz aramızdan ayrılmamış büyük müzik eğitimcisi Faik Canselen in selamları iletilmişti bizlere. Ne yazık ki şu satırları yazarken kendisini kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum.

Musiki Muallim Mektebinin ilk mezunlarından, Çok Sesli çağdaş Türk Müziğinin ve Türk Okul Müziğinin 1. kuşak bestecilerinden biri olan Faik Canselen i rahmetle anıyoruz.

Sanırım Sanem hocayla birlikte oturumun ilk gününde bizleri koltuklarımıza mıhlayan konuşmayı ve açıklamayı Sayın Tuğrul Göğüş yaptı.

Musiki Muallim Mekteplerinin açıldığı günden başlayarak günümüze kadar müzik eğitimcilerinin yetiştirilmeleriyle ilgili tarihi gerçekleri önümüze sererken gelinen noktadaki acı durumun tablosu kendisinin de çok güzel ifade ettiği gibi hiç te iç açıcı durumda değildi.

Sadece bu iç açıcı durumları değil, yapılması gerekenleri de ortaya koyarken aynı duygu ve düşüncede olmuş olmanın garip bir sancısını yaşamaktaydık.

Sempozyumun ikinci günündeki konularda şöyleydi;

16 Eylül 2009 / Çarşamba

11.30-12.00 İlk İstiklâl Marşı Bestesi’nin Kabulünün 85. Yılı

12.00-13.30 ÜÇÜNCÜ OTURUM /
AGSL ‘LERİN, 20 . KURULUŞ YILI ve SPOR LİSELERİ İLE BİRLEŞTİRİLMESİ

Oturum Başkanları: Dr. Melih GÜZEL - Gürsel YURTSEVEN

Konuşmacılar: Çelik KASAPOĞLU - Bilge KOCAARSLAN -Ebru TUNCER BOON-Refik SAYDAM

13.30-14.00 Serbest Zaman

14.00-15.00 Doç.Dr. Ozan TUNCA / Müzik Nasıl Dinlenir…

15.00-16.00 DÖRDÜNCÜ OTURUM / MÜZİK ÖĞRETMENLERİNİN, KORO ÇALIŞMALARI VE MÜZİK YARIŞMALARI

Oturum Başkanları: Yrd. Doç. Dr. Tülin MALKOÇ - Yrd. Doç. Dr. Nurlu ERAL

Konuşmacılar: Şükrü GELMEZ - Sabahat ÖZGÖL - Birsen GİCİLİ

16.00-16.45 Behzat Cem GÜNENÇ / Klasik Gitar Dinletisi

16.45-18.15 BEŞİNCİ OTURUM / İZCİLİK VE MÜZİK EĞİTİMİ

Oturum Başkanı: Birsen GİCİLİ

Konuşmacılar: Nurhan DEVELİOĞLU- R. Gönül YILMAZ Recep KIZILIRMAK-Kemâl YILMAZ - Yavuz TÜZÜN

18.30 – 19.00 Muhammed Mustafa ARABACI /Şan Resitali

19.00 – 19.30 Rus Sanat Merkezi Hakkında Bilgilendirme

Janna GEDİK ve IRINA GERASIMOVA

19.30 - 20.00 MASALIN ASLI Sokak Müziği Grubu

İkinci gün de ise bizlerin en fazla ilgisini çeken bir türlü nedenini anlayamadığımız Anadolu Güzel Sanatlar Liseleriyle Spor Liselerinin birleştirilmesi hakkında sunulanlardı.

Birbirinden bu denli farklı iki olgunun bakanlığımızca birleştirilmesinin nedenlerinin ve sakıncalarının tartışıldığı bu oturum gerçekten çok güzeldi.Bakanlığımızın bu yanlıştan bir an önce döneceği umudunu bizler de taşımaktayız.

Üçüncü gün ise program olarak şöyleydi;

17 Eylül 2009 / Perşembe

11.00-12.30 ALTINCI OTURUM / DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM BAĞLAMINDA MÜZİK ÖĞRETMENLİĞİ

Oturum Başkanları: Prof. Dr. Melda CİNMAN ŞİMŞEK - Oğuz MÜFTÜOĞLU

Konuşmacılar: SY. Ümit GEZGİN - Ahmet TÜRKOĞLU - Elif BATMAZ - Özlem SÜYEV

12.30-14.00 YEDİNCİ OTURUM / POPÜLER MÜZİK VE MÜZİK ÖĞRETMENLERİ

Oturum Başkanları: Meltem TAŞKIRAN - Cihan SEZER

Konuşmacılar: Vural YILDIRIM - Ahmet GÜVENÇ - SY. Alp ÖZEREN

14.00-15.00 Doç.Dr. M. Safa YEPREM / Türk Gitar Müziği Çalışmaları

15.00-16.00 SERBEST KÜRSÜ OTURUMU

Oturum Başkanı: Yrd. Doç. SY. Gülay KARAMAHMUTOĞLU

Konuşmacılar: Ali Haydar TİMİSİ-Nuran ÖZDEMİR - SY. Zeynep BARUT

16.00-17.00 Değerlendirme ve MÜZED İstanbul Üyeleri Buluşma Oturumu

Oturum Başkanları: Prof. SY. Filiz KAMACIOĞLU - Doç. Dr. M. Safa YEPREM

Konuşmacılar: Refik SAYDAM-Tuğrul GÖĞÜŞ -Sabahat ÖZGÖL Birsen GİCİLİ -Vural YILDIRIM - Şefika KESKİN

17.00-17.45 Grup AVA

18.30-19.30 Kapanış Konseri / Hasan Cihat ÖRTER

Bugünde de bizlere göre damgayı popüler kültür ve pop müzik kavramı vurdu. Hemen her müzik öğretmeninin sakıncalı bulduğu ama sakıncalı bulmasına rağmen farkında olmadan bu kültüre hizmet etmesi, bu kültürün getirileri yada götürüleri üzerine oldukça ilginç bir oturumdu.

Ve Sefa Yeprem in gitar üzerine yaptığı kapsamlı araştırma da son derece önemliydi.

Sanırım zaman zaman bu sempozyumda edindiğimiz bilgilere döneceğiz. Ancak bu sempozyuma katılmamız için bizlere her türlü kolaylığı sağlayan okul idarecilerimize de teşekkürü bir borç biliyoruz.

Büyük bir çoğuna katıldığımız düşüncelerin yada katılmadığımız düşüncelerin de arasında üç gün boyunca İstanbul da düzenlenmiş olan bu etkinlik bizler için anlamlı bir anı olarak kalacak.

Bilgilerin ötesinde havalarında bizler için iyilik yaptığı üç gün boyunca, dinlenme zamanlarını Kadıköy ün kalabalık sokaklarında biraz bayan olmanın getirdikleriyle vitrinleri de seyrederken, biraz da alışveriş ederken, ve Sanem hocanın hiç bitmeyen iştahıyla "dünyanın neresine gidersem gideyim , ilk özlediğim şey istanbul simididir" düşüncesiyle sıcacık mis kokulu İstanbul günlerinde geçirilen üç gün için bir kez daha; hazırlayanlara, bizleri buraya göndererek kolaylık sağlayanlara teşekkür ediyoruz.

Merve Utandı-Sanem Uçar( Müzik Öğretmenleri)

17 Eylül 2009 Perşembe

Yalancı Sonbahar..


Yalancı sonbahar'a kanmanın eşiğinden dönerken yürek,isyan çığlıkları yağmur damlalarıyla karışır...Eli kolu bağlıdır hislerinin ..Sır olarak yaşatsan içinde; için içine sığmaz, hikayeni paylaşmak istersin eleştirilere maruz kalacağın bir çok sivri dilin sahibiyle...Daha çok sinirlenmez misin?Kızdırmaz mı seni bu eylem? Derin bir baskıyla nefes almaya çalışırsın bu gösterdiğin çaba boşunadır tıkanırsın. ..Bazen de tecrübeli dillerde saklıdır ferahlık kapısının anahtarı.. Konuştukça kilidi tek tek açarsın.Destek olur o diller,çözüverir açılmayacak kilitleri..

Geceler günlere karışırken gülümsemeye hasret kalır dudakların...Sen sen değilsindir artık...Çocukluk dilinin alfabeleri çınlar kulağında,yarım yamalak kurmaya çalıştığın cümleler belleğinden geçer gider bir film şeridi gibi..Kelimeleri yanlış söylersin,anlamsız soğuk yüzlerden gelen keskin bakışlardan medet umarsın,ama nafile yardımcın olamazlar onlar senin...Anlayamazlar,bilemezler ki kalbindeki binlerce toz halindeki cam kırıklarını.Umutsuzlukla savaşırken,beslediğin bir umudun oldu hep.İnkar etsen de yenilenmeye çabaladın ,geçmişten sıyrılıp, olumsuzluklara sünger çekip,siyah saatlerden pembe saatlere geçişlerin oldu..."Beklentiler olmamalı hayatta....Sevgi akıntısına kaptırmadan sağlama almalısın yüreğini...Bilemezdin , sezemezdin ki sen saf kalbinin gideceği gizemli yeri " derken bile yanlışındı bu cümleler senin!!!

Doğacak her yeni gün yeşertti aslında küskün sandığın hayallerini...Büyük harflerden ürken dilin ; hiçbir zaman acıklı bir şiirin son sözünü söylemede olmadı senin.."Işıksız kaldım" dediğinde bile bu cümleyi sana söyleten kişiye duyuramadığın sitemlerin eşlik etti sana..

Sen şimdi sadece yalancı sonbahara kanmanın eşiğinden dönerken, isyan çığlıkların yağmur damlalarına karıştı, gözyaşlarını durmaksızın akıttın...Tükendiğini sandığın yüreğin aslında şanslıydı.Yalancı sonbahara kanmanın eşiğinden dönerken yüreğin seni canı gönülden dinleyen,ferahlık kapısının anahtarını satın aldıran gizli dostuna teşekkürler yağdırdın...

Yalancı sonbahara kanmanın eşiğinden dönerken yüreğin "evet evet sen çok şanslıydın"!!!!!

MERVE UTANDI-EYLÜL 2009


15 Eylül 2009 Salı

2 Eylül 2009 Çarşamba

Bir Eğitimci Olarak Merve Utandı'nın Misyonu Ve Hedefi Nelerdir?


Atatürk İlkeleri ve düşünceleri ışığında, üretken, sorumluluk sahibi,
Yaratıcı , sorgulayan, bilgili,düşünen,duyarlı,ilkeli,açık görüşlü,rahat iletişim kurabilen bir öğretmenim.

Atamızın da dediği gibi “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur” cümlesini her zaman benimseyerek derslerimi işliyorum.

En büyük hedefim; tüm öğrencilerimi müzik eğitimiyle sakinleştirmek, şiddet ikliminden uzak bir hayat sürmelerine ışık tutmak, müzik zevklerini geliştirmek, yükseltmek,
kendi öz müziğimizin tarihini, dünya müzikleriyle karşılaştırmalarına öncülük etmektir.

Yine Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi “Her şey olabilirsiniz ama sanatkar olamazsınız” cümlesinin önemini ve özelliğini vurgulayarak; geleceğin sanatkarlarını yetiştimek için attığım özel adımları öğrencilerime uygulamaktır.


MERVE UTANDI- 31 AGUSTOS 2009

31 Ağustos 2009 Pazartesi

**** Bit ***



Okul hayatının ilk günüydü. İlk kez annesinden ayrı, tek başına uzun saatler yalnız kalacaktı.Ortama alışamamıştı.Küçücük elleri annesinden yavaşça koptu.Kopmalıydı.Yüzünde azıcık sevecen bir ifade olmayan,kabarık saçlı,hafif kilolu,uzun boylu,gülümsemeyen,gülmeyi zoraki bir şekilde alt dudağına konduran,ileriki günlerde despot tanımlamasına uyacak bir sınıf öğretmeniyle karşılaştı Melisa’nın gözleri...

Ağlıyordu: “Anne lütfen gitme”.

Sınıfın kalın tahta gri kapısı kulakları oldukça rahatsız edecek bir gürültü çıkararak kapandı. Sanki bu sınıf olarak nitelendirilebilecek yer sınıf değil de ağaçların arasında, metruk, örümcek ağlarından içeri zorla girilebilecek, karanlık bir şato, içerideki kalın sesli ve görüntüsü itibariyle ürkütücü öğretmen de öğretmen değil de şato daki cadı gibi geldi Melisa’ya.

Öğretmeni dinleyemiyordu. Gözyaşları donmuştu. Annesini, en sevdiği bebeğini, huzurlu odasını, keyifli oynadığı oyunları düşünüyordu. Sevmemişti okulu. Ona anlatılan okul böyle bir yer değildi.Oysa çok heyecanlıydı.Günlerdir bu anı bekliyordu.

Merakla bitmek bilmez sorularıyla evde hep konuşulan konu Okuldu.Haklıydı da.Ailesi okulu , uzun yıllar ona eğitim verecek öğretmenini bambaşka cümlelerle,süslü,renkli anlatmışlardı ki ona,hayal kırıklığı yaşadı bu ilk günden..Gülümsemeyen öğretmenin dudakları kalın,korkutucu bir sesle kulaklarını acıtıyordu Melisa’nın..

Zil çaldı. Bu zil sesi onun duyduğu ilk zil sesiydi.Dışarıda merakla çocuklarını bekleyen anneler,babalar,dedeler,anneanneler,kardeşler zil sesiyle kapıya doğru ister istemez bir hamle yaptılar “bakalım bizim yavrumuz eğitim ve öğretim yılının ilk dersinde kırk dakika boyunca ne yaptı acaba?”dercesine...

Fakat kapı açılmadı.Okulun tüm sınıf kapıları bir orkestranın enstürmanları gibi ardarda çıkardıkları gıcırtılarla bir ufak şarkıya eşlik ettiler ama Melisa’nın sınıfının kapıları açılmadı.Sınıf öğretmeni ilk günden derse başlamıştı.Melisa eve geldiğinde bir sürü ödevi vardı.En sevdiği bebeğiyle bile sohbet edemedi.Günler geçti. Sevmiyordu öğretmenini.. Zevk almıyordu derslerden.

Öğretmeni sinirliydi.Ders anlatırdı kızgın bakışları zoraki gülümsemesiyle adeta kavga ederdi.Melisa ilk dönemin sonunda okuyordu diğer birkaç arkadaşı gibi..

Bir sabah kafası çok kaşınarak uyandı. Bitlenmişti. Her sabah at kuyruğuyla okula giden Melisa o sabah okula iki örgüsüyle gitmişti. Ellerini başından bir dakika bile indiremeyen ve sürekli kafasını kaşıyan Melisa çok korktuğu öğretmeni tarafından farkedilmişti.

Tüm öğrencilerin önünde çalan son zilin ardından Melisa’ya: “ Annen kafana baksın iyice,o bitler temizlensin, okula öyle gel”.

Melisa şaşkındı.Sınıf arkadaşlarından bazıları gülüyor,bazıları ise bizden uzak dercesine ona tiksinen gözlerle bakıyorlardı.Üzüntüsünden peki kelimesini bile dudaklarından çıkaramadan,başı önde evinin yolunu gözledi,minik adımları koşarcasına hızlanmıştı.Onunla dalga geçen küçüklerin seslerini duymak istemiyordu.

O kadar üzülmüştü ki, kuaförün koltuğunda; beline kadar uzanan sarı bukleli saçları yere düşüp makasın ucundan tel tel ayrıldığnda ağlamaya başladı. Ayna da ona bakan gözleri masumdu, gülmeyi deniyordu titreyen minik dudakları ama başaramadı.

Bir hafta okula gitmedi. Öğretmeni de bir merak edip aramadı öğrencisini. Öğretmeni haklıydı. Adaletli davranmıştı. Melisa suçluydu. Bitlenmemeliydi. Öğretmen haklıydı Melisa o kafasındaki bitleri temizlemeden okula gelemeyecekti.Öğretmen haklıydı,okulun ilk günü ödev verilirdi,oyun oynatılmazdı,gülümsemek saçmaydı onun için.İlgi gereksizdi.

Minicik bir kalbi kırmak,öğrencileri yaptığı sınavların puanına göre gruplara ayırıp sıralara oturtmak, “öğretmenim!”diye seslenen güven dolu seslerin psikolojilerini bozmak onun en önemli görevlerindendi. O Melisa’nın ilk tanıdığı öğretmendi. O, simsiyah bir şatonun kibirli cadısıydı, Melisa onu hiç sevmedi.

MERVE UTANDI - (AĞUSTOS 2009)

Minik bir yorum…

“Hepimizin öğrencilik hayatında bu tarz olumlu ya da olumsuz hikayeler mutlaka yaşanmıştır. Belki Melisa’nın korktuğu,sevmediği iletişim kurmayı başaramadığı,minik kalbinde siyahımsı lekeler bırakan bu öğretmen; sorunları olan,mutsuz,mesleğini zorla icra eden bir öğretmendi.Bizler, geleceğin aydınlık yüzlü öğrencilerini yetiştiren aydın öğretmenler olarak ; o saf minik yürekleri asla incitmeyelim.”
Merve Utandı..

23 Ağustos 2009 Pazar

Plan ve Güven..


Güneşli bir günün sabahında neşeyle ve telaşla telefonu kapattı.Yıllardır beklediği an gelmişti.Hasreti bitecekti.Az önce topladığı yatağının üstündeydi.Gece uyurken üstüne çekeceği çiçekli pikeyi bir kez daha eliyle düzeltti.Belki pikeyi uyku vakti geldiğinde mutlulukla açacaktı,yeni bir başlangıcın tatlı yolculuğuna çıkmış olarak, belki de hüzünle örtecekti üstüne pikesini ,hırçın,isyankar ve kırgın neticelenmemiş belirsizlik gemisinin yolcusu olarak...

Son kez kirpiklerine üçüncü kat rimelini de sürdü, saatine baktı..Henüz Beşiktaş Vapuru’nun kalkma saatine vardı.Özenle günler öncesinden tasarladığı elbisesini kontrol etti giymek üzere..Saçlarını topladı.İllaki krepe yapacaktı tel tel taradığı saçlarına..Belki uğur sayıyordu .Korkuyordu bir aksilik çıkmasından.Yıllarca hep hayal kırıklığı yaşamamış mıydı?Oysa bu gibi endişeler saçmaydı bu kez..Ayakkabısını da giydi.Kapıyı kilitledi.Sadece kalbini hissetti kalabalık sokakta.Mutluydu.Vapurda dağılmadı saçları,dilinden düşmedi o anı tanımlayan dilindeki içli şarkısı...Elinde kitabı okunmak üzere duruyordu.Martı sesleri hep aynı satırı okutur oldu belli bir süre sonra dikkatini dağıtan gak volumüyle..Okuyamadı.Vapurun ısrarcı ve keskin düdüğünün sesiyle iskeleye yanaştığını anladı.Kalbinin atışları yanaşmakta olan vapurun sarsıntısını bile hissettirmedi ona.Zor kapanan çantasından her beş dakikada bir çıkardığı süslü aynası elindeydi.Bir elinde de haber gelecek telefon .Epey bir zaman vardı buluşmalarına.İskelede anlamsız beklemek yerine vapurun telaşlı yolcusu ,haber gelene kadar dostunu ziyaret etmek üzere Nişantaşı’na gitti.Ayna ve telefon çantadan belli aralıklarla çıkıyordu.Saatler geçti.Dostuyla yaptığı sohbetler tükendi.Haber beklediği,kibar bulduğu,güvendiği,etkilendiği,hoşlandığı kişiden.Kalp atışlarının hızlandığı,umutlu gündüz ; hayallerin tükendiği karanlık akşama devretmişti yerini.Bu defa sakin olmaya çalıştı.Derin bir nefes aldı.Hayallerini düşündü.Karamsar olmamalıydı.Küsmemeliydi.

Bir zil sesiyle irkildi.Evet saatler sonra beklediği telefon geldi.Nerede olduğunun tarifini yapmaya hazırlanacakken sözü kesildi. Gayet neşeli konuşma tonu , konuşmanın sonuna doğru boğuk bir hal aldı..Yutkundu ve sadece “iyi yolculuklar sana” cümlesini söyleyiverdi. Gözlerini boşluğa kitledi.Ağlamamalıydı.Yaptığı tüm hazırlıklar,düşündüğü en ufak ayrıntı en önemlisi duyguları,ona beslediği karşılıksız sevgi, suyun içindeki buz kırıntılarının gizlice erimesi gibi kayboluverdi birden.

Sabahki mutlu hazırlık,özlem yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.Oysaki nereden bilebilirdi böyle bir saçmalıkla karşı karşıya geleceğini.Nereden bilebilirdi ki hiçbir engel yokken,verilmiş sözler varken, buluşacakken saçma bir şekilde ağzından çıkan ona sarfettiği son sözünün “iyi yolculuklar” olabileceğini,nereden bilebilirdi ki kalbinin kahramanı ilan edeceğini düşündüğü adamı bir daha göremeyeceğini...Bilemezdi..Plan yapmak ve güvenmek kavramları arasında sıkıştığını hissetti.Verilen bir söze güvendi,hummalı bir hazırlık sonrası plan yaptı...Birkaç dakika suskun kaldı.Gülemedi.Nişantaşın’dan buruk ayrıldı.Eve doğru yola koyuldu.Dilinden düşürmediği içli şarkı anlamsız geldi. Sabahki coşkusuyla söyleyemedi tüm uğraşılarına rağmen.Krepesini tutturduğu kelebek tokayı fırlattı çöp tenekesine.Etrafında yemek artıklarını eşeleyen kediden ürkmeden karşı kaldırıma geçti.Rüzgara verdi saçlarını.Dalgalanan saçları değil kalbi oldu.Cep telefonunu kapattı.Evin kapısına vardığında kilidi, onsuz yaşamanın nasıl olacağının düşüncesiyle açtı..Işıkları yakmadı.Simsiyah,bulaşmış,akmış göz makyajı modern bir sanat eserinin karışık figürleri gibi yanaklarında kurumuş bir şekilde silinmeden duruyordu.Şimdi sıra titizlikle örttüğü çiçekli pikeyi açmaya geldi.Başını hüzünle yastığına koydu.Hıçkırık melodisi eşliğinde sertçe üstüne çekti.Mutlu değildi.Umutlu hiç değildi.Onu unutmak için uyku yolculuğunu seçti.Rüyaları yardımıyla yüreğinden yavaşça sildi.

Merve UTANDI-23.08.09

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Komodor Mezeevi



Komodor Mezeevi ;)))

29 Temmuz 2009 Çarşamba

26 Temmuz 2009 Pazar

Günebakan..



Günebakan

Evvel zaman içinde dostlar ağaçlara ev kurardık
Tatlı bir düş içinde bir yere bir göğe bakardık
Gönlümüz kuş gibiydi dostlar dünyaya kanat açardık
Tutsak değildik zamana başına buyruk yaşardık

Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Ay büyülüydü yakamoz deniz
Ardından koştuğumuz sonbaharlar
Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Artık dönemesek de geriye
Ardından koştuğumuz son zamandır

O zaman bu zamandır dostlar ne ister neyi özleriz
Denizini arıyan akarsulara benzeriz
Pencereler bırak açık kalsın geceleri yağmurlar yağsın
Günebakan düşlerimiz yağmur sesiyle çoğalsın

Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Ay büyülüydü yakamoz deniz
Ardından koştuğumuz sonbaharlar
Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Artık dönemesek de geriye
Ardından koştuğumuz son zamandır

Söz: Meral Özbek
Müzik: Derya Köroğlu

YENİ TÜRKÜ

19 Temmuz 2009 Pazar

Bahar Konseri



Bahar konserinden küçük bir kesit

Öğrenen Okul..


merve sanem yaz çalıştayı:)))))))


Bilgi toplumuna geçiş sürecinin meydana getirdiği yoğun değişmelerin insanı olduğu kadar, insanın işe ve çalışma hayatına bakış açısını da değiştireceği, hatta bu değişimin günümüzde başladığı söylenebilir. Bilgi toplumunda yaşayarak öğrenme, öğrenmeyi öğrenme, kendi kendini eğitme sorumluluğu ve hayat boyu öğrenme gibi kavramlar ön plâna çıkmış; hatta öğrenme kavramı artık şahsî sınırları aşacak şekilde ele alınmıştır.

Bilgi toplumunda yetiştirilmesi hedeflenen insan modeli; nasıl öğreneceğini bilen, kendisini değişime uyarlayabilen, hiçbir bilginin güvenli olmadığını, yalnızca bilgiyi araştırma sürecinin güvence sağlayacağını farkeden insandır.

Bilgi toplumu âdetâ değişimle bütünleşmiş ve değişim, örgütlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için kaçınılmaz olarak algılanmıştır. Bilgi toplumunun bu özellikleri değişim kavramına paralel olarak başka kavramları da beraberinde getirmiştir. Bireylerin öğrenmeyi öğrenmeleri ve alışkanlık haline getirmeleri anlamında "kendini geliştirme", grup boyutunda "grup geliştirme" ve örgüt çapında "örgüt geliştirme" ve toplumsal anlamda "toplum geliştirme." Gelişme, öğrenmeye dayalı olduğundan bu kavramlar "örgütsel öğrenme" kavramının ortaya çıkmasına kaynaklık etmişlerdir.

Diğer bir anlatımla kendisini geliştiren kişi, öğrenen birey ve bilgi insanını, bu bireylerin çalıştıkları örgütler, öğrenen örgüt, sonrasında öğrenen toplum ve nihayet bilgi toplumu oluşturulacaktır. Bilgi toplumunda her geçen gün gerçekleşen bilgi artışına uyum sağlamak için bireylerin öğrenmeyi öğrenmeleri gerektiği gibi örgütlerin de "öğrenen örgütler" olmaları zorunludur.

Senge örgütlerin yalnızca öğrenen bireyler aracılığıyla öğrendiklerini, bireysel öğrenmenin örgütün öğrenmesini garanti etmeyeceğini, ancak bireysel öğrenme olmadan da örgütsel öğrenme olmayacağını açıklar. Belli bir düzeyden sonra bireysel öğrenme, örgütsel öğrenme için pek önemli değildir. Bireylerin yoğun öğrenme faaliyetleri sonucunda örgütsel öğrenme ortaya çıkmayabilir. Bunun aksine takımların öğrenmesi durumunda bütün örgüt öğrenme için bir küçük evren haline gelir. Kazanı> deneyimler eyleme dönüştürülür. Geliştirilen beceriler başka bireylere ve başka takımlara aktarılabilir, takımın başarıları örgütün bütünü için birlikte öğrenme standardını belirleyebilir.

Öğrenen örgütten sözetmenin problemi, çağdaş kullanımda öğrenmenin temel anlamını yitirmiş olmasıdır. Kendilerine "öğrenmeden" ya da "öğrenen örgütler"den bahsettiğinizde çoğu insan donakalır, bunda da öğrenmenin günlük kullanımında bilgi edinmeyle eş anlamlı hale gelmesinin rolü vardır. Gerçekte bilgi edinme, öğrenmeyle ancak uzaktan ilgilidir. Gerçek öğrenme, bireye insan olmanın anlamını tâ yüreğinden kavramasında rehberlik eder. Öğrenmeyle yeniden canlanır, şimdiye kadar yapamadıklarımızı yapar hale geliriz. Öğrenmeyle dünyayı ve onunla ilişkimizi yeniden kavrar, hayatın üretme sürecinin bir parçası olma kapasitemizi genişletiriz. Bu tür öğrenmeye karşı içimizde derin bir açlık vardır.
Kapasitesini durmadan genişleten örgüt için sadece ayakta kalma yeterli değildir, adapte olmayı öğrenmenin yanına üretici öğrenmeyi geliştirme kapasitemizi artıran öğrenme gelmelidir.

İngiltere’de Tony Blair, 1994 yılında "öğrenen bir topluma kapıları açmak" şeklindeki sloganla eğitilmiş bir demokrasi vizyonu kullanmış ve rekabete dayalı bir eğitim anlayışının izlerini göstermiştir. Bu bir anlamda bireysel öğrenmede hedefi yakalamak olduğu gibi, aynı zamanda öğrenmenin örgütlenmesini gerektirmektedir. Bu noktada öğrenmeye dayalı bireysel gelişmeyle toplumsal gelişmenin ve örgütsel gelişmenin birbirlerini etkilediği görülmektedir.

Bir eğitim öğretim kurumu olarak okulun fonksiyonlarında geçmişten günümüze gelinceye kadar önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Okulun bu hızlı gelişmelere ayak uydurabilmesi ve bilgi toplumunun gereklerini yerine getirebilmesi "öğreten örgüt" anlayışına geçişi benimseme hızıyla orantılıdır.

Okulun öğrenen okul olma zorunluluğu onun sosyal düzeyde gerekli düzeltmelerin yapılmasına yardımcı olması özelliğine de dayanır. Gelişme durumundaki her ülkede olduğu gibi, değişen kültürü değerlendirip toplum için en uygun yöne sokabilecek güçte bireyler yetiştirmesi, okulun ancak öğrenen bir örgüt olmasıyla gerçekleşir.

Öğrenen okul, öğrencilerin aktif olduğu "öğretme" değil, "öğrenme" etkinliğinin ön plânda olduğu okuldur. Öğrenen okul, içinde yer aldığı ana sistemin izin verdiği oranda değişimi ve kendi içinde yeniden yapılanmayı gerçekleştirmeye çalışır. Öğrenen okulda öğretenler ve öğrenenler ayrımı yoktur. Okul müdüründen müstahdemine, öğrencisine, velisine kadar herkes öğrenendir. Öğrenmeyse birey, takım ve kurum düzeyinde olur. Okul değişimi yakalamayı bilmeyi, kendini yenilemeyi ve güncel olabilmeyi öğrenme sayesinde başarır.

Öğrenen okul, birlikte öğrenme disiplinini elde etmeyi hedefleyen okuldur. Bu disiplin ortak vizyon geliştirme ve bireysel yetenek disiplini üzerine kurulur, ancak ortak vizyon ve yetenek yeterli değildir. Senge’ye göre, örgütlerde kilit öğrenme birimi "eylem için birbirlerine ihtiyaç duyan kişiler"dir. Öğrenen okul bu ihtiyacı canlı tutarak yönetici, öğretmen ve personelde öğrenmeye doğru aksiyoner gerilim oluşturabilen okuldur.

Öğrenen okul, insan kaynaklarının sürekli gelişmesine yön veren okul olacaktır. Öğrenen okul, öğrenerek kendini yenileyen, öğrenmeyi teşvik eden, personel geliştirmeyi ön plâna çıkaran, değişmek için öğrenen, öğretmenlerin çalışma arkadaşı olarak algılandığı, okul içerisinde personeli çalışma ortamında başarılı kılacak ve üyelerce kabul edilebilir bir öğrenme iklimine zemin hazırlanan krizlerden uzak okuldur. Bütün bu gerçeklerden hareketle kısaca şunu diyebiliriz: Öğrenen örgütlerin açık ve sınırları aşan bir anlayışla öğrenme politikasına sahip olmalarından ötürü; böyle bir anlayışa dayalı bir yapılanma, bilgi toplumu olma yolunda hızlı ilerlemelerin yaşandığı son yıllarda ayakta kalabilme ve rekabetçi bir stratejiye sahip olabilmenin gereği haline gelmiştir.

Yrd. Doç. Dr. Fatih Töremen

17 Temmuz 2009 Cuma

Merve Utandı Kimdir



11 Mart 1980 yılında İstanbul’ da doğdu.Müzikle tanışması küçük yaşlarda; Prof . Dr. Nevzat Atlığ’ın yönettiği; İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun konserlerini izlemek ve dinlemekle başladı.

Lise öğrenimi sırasında İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Belediye Konservatuarı’nın Türk Müziği Bölümü’ne iki yıl devam etti.Burada Süheyla Altmışdört, Muzzam Sepetçioğlu hocaları oldu.İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın Temel Bilimler Bölümü’nde öğrenimi sırasında Prof. Dr.Nevzat Atlığ, Prof.Dr. Selahattin İçli, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça,Şehnaz Uğurel, Doç.Fikret Kutluğ, Doç. Serdar Öztürk, Altan Günbay ve Taner Sayacıoğlu hocaları oldu.Yine öğrenimi sırasında Doç.Serdar Öztürk’ün yönettiği Çok Sesli Türk Müziği Korosu’na devam etti.İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarın’dan 2002 yılında mezun oldu.2003 yılında Haliç Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı.Aynı yıl ;Türk Eğitim Vakfı’nın açtığı ses yarışmasında Safiye Ayla dalında birincilik aldı.

Katıldığı etkinlilkler;1998 yılında Dünya Kadınlar Günü Kadın Bestekarlar konseri, 2002 yılında Vakıflar Haftası etkinlikleri, Ülker’in düzenlediği “Gülnihal günleri” adlı konserde Serap Mutlu Akbulut ve Münip Utandı ile birlikte solo konser,Türk Dünyası Araştırma Vakfı konserleri, Altunizade Kültür Merkezin’deki solo konserler,Avaze topluluğu konserlerinde solistlik, Tabib Odasının düzenlemiş olduğu “14 Mart Tıp Bayramı Konserinde” solo ve cd kaydı,Türk-Azarbeycan Dostluk Derneği’nin düzenlediği konser,üç yıldır 10 Nisan’da Sakıp Sabancı’yı Anma Konserlerinde İnci Çayırlı,Serap Mutlu Akbulut,Adnan Mungan,Güzün Değimez,Münip Utandı ile solo konserler,Ahenk Musiki Topluluğu ve Büyük Kulüp Türk Müziği Korosu’nda solo ve koro çalışmaları yapan Merve Utandı; TRT ve özel televizyon kanallarında programlara ve konserlere solist olarak katılmaktadır.

Merve Utandı ; İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ses sanatçılarından olan babası Münip Utandı’nın verdiği bazı solo konserlerinde de misafir solist olarak görev almaktadır.Kendi kuşağında doğru ve klasik uslupta okumasıyla dikkat çeken Merve Utandı’nın müziğin dışında naif resim çalışmaları da bulunmaktadır. Altı yıl İstek Özel Barış İlköğretim okulunda müzik öğretmenliği yapan Utandı; Okyanus Anaokulların'da müzik öğretmenliği yapmaktadır.

Çizgilerle Hocalarımız:)


Sanem Hocam ve öğrenciler...



Selda Mansur Hoca'mıza Sevgiler.....:))))))))


16 Temmuz 2009 Perşembe

Bazı Şiirlerim..

Istanbul

Beraber olmalıyız bir gün;
İstanbul'a doymalıyız..
Yanaşmalıyız Sarıyer kıyılarına,
Martı sesleri kulağımızda hatıra..
Beykoz'la dost olmalıyız;
Öğle vaktinin boşluğunda.
Güneş atık batmalı Hisar'ın sırtlarında.
Şimdi koşmalıyız el ele Bebek'in kucağına.
Dalgalar kovalamalı bizi hızlıca.
Yol almalıyız soluk soluğa birden Emirgan'a simitle,çaya..
Sonra birden yağmur yağmalı.
Ve ortaköy kapkara.
Küçük bir takanın sesini vapur bastırsa;
Damlalar bizi hayale salsa,
Neş'e gelmeli,gitmeli tasa,
Sahlep isterken göründü boza,
Aşkımız şimdi Yıldız Parkın'da.
Ihlamur'a ne kaldı?
Beşiktaş,Maçka..
Sesler geliyor duysanıza!
Adımlar işitiliyor Balık Pazarın'da,
Dolmabahçe'de yankılanıyor "Hicaz ezanı"
Bu doyumsuz İstanbul Akşamında...

2001 İstanbul
......................................................................................

Arkadaş

Kalbimi aldırmamışım ben...
Birşey söyleyeyim mi “Sende”...
Yazabildiğime göre bu satırları.
Soruyorsun ya bana : “Bir şey içmek ister misin?” diye.
Cevap veremiyorum işte!
Ekliyorsun hemen ardından : “Kendi kararların yok mu senin?” diye.
Haklısın,cevap verebilmeliyim belki de.
“Evet” ya da “hayır” diye.
Peki soruyorum bu kez ben sana :
“Düşündün mü hiç söylediklerimi bir kere bile?”
“Bir şey içmek ister misin?” diye sorduğunda bana;
Verdiğim cevap klasikten öteye gitmedi , niye?
“Sen bilirsin”yanıtından farklı olmuyo işte..
Bunun neden böyle olduğunu sor bir kendine...
Sen bana sorduğunda ;cevabımın neden “sen bilirsin!” olduğunu keşfet kendince!
Yazabildiğime göre kafiyesiz bu satırları sana...
Kalbimi aldırmamışım ...
Kalbini aldırmamışsın sen arkadaşım...
“Sen daha gençsin”dediğinde...
Hala beni düşünebildiğine göre!!!
Sen her defasında benim yerime çoğu fikrime “hayır” dediğinde;
Kendi kararlarımı saklattın içimde...
Söyledikçe kararlarımı,
İkimiz içinde oldu ,derin bir bilmece....
Düşün bir hele “Kalbini aldırmış olsaydın eğer”,
“Olmaz”demezdi dilin,soğuk olmazdı ellerin!Kaçmazdı gözlerin benim gözlerimden ışığını saklamak uğruna bir kere...
“Bir şey içer misin?” diye sorduğunda bana arkadaşım , evet ben sana :”Sen bilirsin”dedim.
Çünkü ben fikirlerimi yüreğimidekilerin cevabını bildiğini iddaa eden sana kilitledim.
Belki de yapamayacağım şeyleri söylediğime inanarak sen,
Beni ellerinle savaşa gönderdin...

20 .11.2005
...............................................................................

Deliyim

Bu gece de bir umudu yolladım karanlığa..
sorun değil alışkınım ben yalnız uçmaya..
hayal kurmak neyime?
gül geç bana deli de..

Görmese de kalbim güneşi..
Isıtmasa da sözlerin yüreğimi..
Seni özlemek neyime?
Gül ,geç bana deli de..

Fırlatılmış bir kağıdım derin denizlerde..
Binlerce harfim karışmış birbirine..
Okutmuyor dalgalar sana yazdıklarımı
Okuyorsun da gülüyorsun?
Düşünmüyorsun.
Sen sadece benim sevgimden emin bir şekilde günleri deviriyorsun..
Söyler misin?
Sen benimle dalga mı geçiyorsun?
Özgürsün hayat senin..
“Ben seni benden kaçsan da beklerim” derim.
Şunu bil ki;
Ben gerçekten deliyim.


03.03.07 saat:01.01

************************

Küs

Gel yeniden buluşalım;
Mor salkımların altında...
Neşemizi bulurken, bırakalım gözlerimizi eskisi gibi bir rüyada dolaşsın!
Rüya ikimizin rüyası,
Besteler ikimizin birbirimize ufak bir armağanı olsun.
Ellerini kopar biran olsun gitarının tellerinden...
Basma benim için sol diyeze!!!
Çıkıver majör tonlardan bu kez,
Minörlere gizle aşkımızı...
Süzülüversin sevgimiz yanaklarımızdan ellerimdeki, senin bana aldığın kırmızı
lalelere!
Hayal gibi doğ içime;
Vur yüreğime birkez daha sıcacık sesinle!
Titresin,dizlerimin bağı çözülsün;ışık saçan mavi gözlerinin esrarını görünce...
Tutuver ellerimi,
Tam kollarındayken “sarıl be sevgilim!” içtenliğinle.
Kuşlar ara versin büyük seranata...
Sen gurubun ufuktaki ihtişamında beni dinle!
Masum bir öpücük yanağımda;
Yeni bir melodi kulağında;
Vur tellere sevdiğim!
Açtığımda gözlerimi yeniden mor salkımların altında...
EYVAH! Bu bir rüya.
Majör tonlar çınlıyor kulaklarımda...
Güneş batmıyor ufukta...
Laleler solgun, kapkara!
İçim acıyor hatırladıkça...
SUSKUNLUK İKİMİZE O GÜNDEN HATIRA!!!!!!!!!!!!!


18 .06.2002-06-18 Göztepe
.........................................

El ele

Senin sabahın benim gecemse;
Gecelere salıverdim kalbimi sessizce...
Bir hayalle süsledim sevgimi
Uçurdum onu sana gizlice.
Aşkın gizemine saklanalım sevgilim,,,
Unutturalım izimizi beraberce el ele...


2009 Eylül

******************

Gülen Ağlar

Sen yağmurun sesine kulak ver,
Dinle doya sıya sevgili...
Camlara gülen yüzler çizme!
Sadece kalbini güldür sevgili;
Zamanla savaşırken o anı korkusuzca yaşa!
Sıkma kendini,yüreğini...
Paylaşmaksa “ sevgi”...
Tutkuysa bir sevgilinin kaderi...
Üzülme,üzme ,düşünme geçmişi.
Aç pencereyi!
Yağmurun sesine kulak ver!
Şimşeklerle yarış sevgili...
Camlara çizme resmini.
İstemeden öldürme hayallerini;
Diyorsun ki “Gülen ağlar!”...
Değiştir dengeleri...
İçinden gelen coşkulu ses;belki de aşar tüm engelleri!!!!!

2005 Mayıs


15 Temmuz 2009 Çarşamba

Merve’katür


Müzik odasında öğrencilerimle çalışırken;)


Bodrum Sadettin Kaynak Konseri :)))


bodrum defne lokantası,kale konseri sonrası ;)



Bodrum Konseri... Terzi atölyesi...


merve tören sınıftan bir kesit




sarı sınıf


Çok yakında yeni Merve'katürler ile buluşmak dileğiyle...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Mutluluğun Resmi





9.Ruhuma Gecenin Matemi Doldu /
Merve Utandı

2003 Türk Eğitim Vakfı'nın düzüenlemiş olduğu Safiye Ayla Zeki Müren Ses Yarışması'nda Safiye Ayla kategorisi ses birincisi olduktan sonra çıkartılmış olan cd ...