28 Ocak 2010 Perşembe

Dostum'a Özel...



Bir dost!!!
Defalarca kendimi tanıtmaktan yorulmuştum.Odada sadece ikimiz vardık.Soğuk,acı kahvemin de son yudumunu içmiştim.Zaten ne zaman lezzetli bir kahve içebilmiştim ki o odada!
Tuhaf bir elektiriği vardı bu odanın.Kimi günler perdeleri açık olmasına rağmen güneşli aydınlık havalarda bile kabus gibi çökerdi üstüme duvarlar...Basıktı.Sinirli günlerin lanet süzdüğü, karanlık bakışların çığlığa dönüştüğü, katı sözlerin söylendiği korku tüneli havasında bir odaydı.Biz o odada yalnızdık,konuşmak üzere bekliyorduk birbirimizi.Dilimiz dönmüyordu,heceler yuvarlanacakken vazgeçiyordu,konuşamıyorduk.Kaç kişi girmişti bu odadan içeri.Kaç yeni yüzle sohbet etmiştim.Sonu yok muydu bu defalarca tanışmaların?Bu sefer ciddi anlamda bunaldığımı hissetmiştim.

Karşımdaki kişi yine de masumdu.Bir fırsat vermeliydim.Belki o da bunları benim gibi defalarca yaşamıştı,olamaz mıydı bu ihtimal?O bu yaşananları bilemezdi.Kafasını anlamsızca hırs uğruna duvarlara vurabilme saflığını da gösterebilen bir süpürgeli cadının koltuğunun önündeydi.Onun için sadece iki kollu,dört ayaklı basit bir koltuktan başka bir şey değildi gördüğü,sırtını yasladığı nesne.Dakikalar geçtikçe içimden bir ses “Konuşma yeter” dedi.
Kapadım dudaklarımı,döndüm sırtımı yavaşça.Garip bakışlarla beni süzüyordu.Acaba hakkımda ne biliyordu?Bekledim o konuşssun diye...Derin bir sessizlik bulutundaymışcasına sadece bekledik.

Telefonum çaldı.Açtım.Kısa bir konuşma sonrasında ;karşımda az önce garip bakışlar atan şahsın iki anlamlı gözü üstümdeydi sanki ışığıyla beni tarıyordu.Fal taşı gibi açmıştı makyajsız gözlerini.Ben anlamsızdım,belki de ben garip bakışlar atıyordum ona şimdi.Ne oldu acaba?diye sorular sormaya başladım suskunluğumu koruyarak.Benim için herşey okadar doğaldı ki acaba ne olmuştu ona?Onun için de herşeyin doğal olduğunu sonradan anlayacaktım.
Şirin bir gülümsemeyle ve yükselen bir ses tonuyla: “Mehmet Güreli”dedi.
Ben: “Evet!Çok seviyorum bu şarkıyı” dedim.Gerçekten de Ömer Hayyam’mın bu dizeleri Mehmet Güreli’nin yorumuyla beni çok etkilemişti.Cep telefonuma kaydetmiştim.Artık aramalarda hep bu melodiyi dinliyordum.


Bulut geçti

Gözyaşları kaldı içimde
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde
Seher yeri eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
Kimse bilmez kimse bilmez
Bulut geçti
Gözyaşları kaldı içimde
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde
Seher yeri eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Bulut geçti
Gözyaşları kaldı içimde
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde
Seher yeri eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
Kimse bilmez kimse bilmez

“Ömer Hayyam” dizeleri dedim.Şimdi gülüyorum kendime sanki bilmiyorlardı da.
O da: “Evet,severim Mehmet Güreli’yi,çok da iyi bir yazardır,Alopen’nin Odası’nı okumalısın” dedi.
“Ayrıca ressamlığı da var” dedim.
Odada durma zamanımızı doldurmuştuk. Önce “İyi akşamlar”, sonra (o dönemler çok modaydı)“See you”dedik birbirimize.O günün gecesi hep düşündüm,nasıl bir iş arkadaşım olacağını,ilk zamanlar onunla çalışma arkadaşı olacağımdan dolayı çok şanslı bir insan olduğumu bilemiyordum tabi..


Günler geçti,hatta yıllar geçti.O kişi ile , başlarda “kendimi ifade etmeyeceğim” dediğim kişi ile aramızda dostluğa dönüşecek kocaman bir arkadaşlık bağı olmuşmuştu.Belki ilk karşılaştığmızda tanışma seramonimiz olmamıştı ancak öyle iyi tanıma fırsatımız oldu ki birbirimizi her sözden,her nağmeden,her resimden kısacası herşeyden bir güzellik çıkardık.Aynı anda güldük,espiri yaptık.Eleştirilerimizde bazen acımasızdık,ama haklıydık.Övgüler yağdırdığımızda da cömerttik.Zevklerimiz biz farkında olmadan bağdaştılar.

Mutluydum.Beni anlayan bir çalışma arkadaşımın varlığı günden güne sevinç kaynağımdı.Huzurluydum.Alışmıştık birbirimize.En zor konularda,sıkışık zamanlarda pratik çözümleri vardı.Yaratıcıydı.Mükemmel bir öğreticiydi.Karşılıklı sohbetlerde konuşmaları,anıları hepsi birer sürükleyici roman tadında sizi alır bulunduğunuz yaşamdan başka diyarlara götürürdü.Kahkahalarımız,yeni tabirle kopmalarımız unutulmazdı.

Zevkliydi.Sadeydi.Kimseyi kıramayacak kadar yumuşacık kaliteli bir yüreği vardı.Sanatın her dalına uçururdu beni kültür kokan kanatlarıyla.İstediğim her konu hakkında sararmış ,tozlu raflardaki sayfalardan renkli anektodlar sunardı bana,tatlı nükteli anlatımlarıyla.

Kahvenin her çeşidini içerdik. “Hadi güzelim sütlü bir filtre kahve iyi gider,sıcak elmalı tart da yiyelim yanında” derdi.Hitaplarından güzelim ve canımcım eksik olmazdı.İyi bir sırdaşın ötesinde akıl hocamdı.

Hep satırlarımda “di’li geçmiş zaman” kullandım.İster istemez insanın yüreğinde hiç beklemediği zamanlarda bir şeyler kırılabiliyor.Elinden çok sevdiği,bağlandığı bir oyuncağın alınışı gibi şok etkisi görmüşcesine ,aniden yapa yalnız kalan yüreğimin istem dışı kullandığı bir zaman eki “di’li geçmiş zaman”. Bir sonbahar günü o; apar topar gitmesi gerektiğini söyledi.Kararlıydı.Susmak ona en büyük destek olma yollarından biriydi.O güçlü kadın; işini bilirdi.Ona karışmak en büyük düşüncesizlikti.Ve gitti.
İkimizde yine mutluyuz.
Oysa biz eskisinden daha sık görüşür,daha çok şey paylaşır olduk,dosttuk,dostluğumuz daha da ilerledi.

İşte hayatımın özel kahramanlarından biri olan Sanem Uçar Hocam’a;
başa dönüp hata yapmışmıyımdır bu yazımda acaba sorusunu sormadan içimden gelen delilikleri yansıtmaya çalıştım.Sizi tanıdığım için şanslıyım.İyi ki sizi tanıdım ve tanıyorum.Nice uzun yıllara…

Sevgilerimle;

MERVE UTANDI-GÖZTEPE/ 2010 0cak

1 yorum:

  1. Biliyormusun Mervecim, bir kaç gündür gerçekten son derece duygulandığım bu yazına nasıl yanıt versem diye düşünüyorum...

    Oysa bilirsin ki anında yapılmalıdır bazı şeyler benim için ve yazmak konusunda çok fazla sıkıntı çekmem.

    Yapamadım bu sefer...

    İnsanın kendisiyle ilgili bir yazıya yorum yapabilmesi ne zor şeymiş meğer:) İyi ki çok meşhur birisi falan değilim, tüm yazılara cevap verme gibi klasikleşmiş alışkanlığımı bir kenara koyardım sanırım.

    Ya da;

    "Beni siz var ettiniz benim canımdan çok sevdiğim...." diye başlayan cümleler mi kurardım yoksa? ( Bak bu espiriyi de sadece sen anlayacaksın, başkaları kesinlikle ne diyor bu kadın diyebilir kesinlikle:)))) )

    Aaa şimdi farkına varıyorum da insan kendisini her yönüyle anlayabileceği kişilerin varlığıyla var olabiliyor. Başkaları ne düşünür ü hiç hesaba katmadan kurulan, kurulabilen dostlukların önemi çok fazla.

    Sayısız insanlar girer çıkar hayatımıza, genellikle de kendimizi anlatmakla geçer ömrümüz. İşin komik tarafı ne kadar anlatmaya çalışırsak çalışalım pek te başarılı olamayacağımız konulardan bir tanesi bu. ÇÜnkü karşımızdakinin dünyaya açılan penceresiyle doğru orantılıdır anlaşılmak yada anlaşılamamak.

    İnsan ilişkilerinin belli bir mekanla sınırlı kalmasından yana değilim. Eğer gerçekten olduğu gibi kendini ortaya koyabiliyorsan ve seni anlayabilecek bir yürek varsa karşında aynı havayı heryerde soluyorsun demektir.

    Bu havayı her yerde soluyacağımıza yaşadığımız sürece eminim. Ve ben çok fazla emin olmam genellikle.Bilirsin her cümlem "olabilir", yada "bence" gibi kelimelerle bağlanır.

    Son derece emin olduğum konularda var ama bunun yanında." Sen " gibi mesela.. Hissederek yazdığın her cümle yüreğimin bir köşesinde yer bulurken, bu var oluşumuz senin sayendedir de.

    İşte mutluluk kısaca bu.

    Görebilen gözler ve duyabilen kulaklar için her yerde...

    YanıtlaSil