27 Ağustos 2011 Cumartesi

KÜÇÜK ÇEKİRDEĞİN SERÜVENİ





Bir tutkudur kimi zaman,bahanedir,dosttur,dert ortağıdır,sıcaktır,arkadaştır,kardeştir,tatlıdır,acıdır,sevinçtir,bir şarkının nakaratı gibidir..

Koyudur,pütürlüdür,sütlüdür,aromalarla dosttur,buzludur bazen..…

Buluşturur,kavuşturur,sohbetlerin baş kahramanıdır.Toplantıdadır,lokantadadır,cafededir,komşudadır.Seyahatlerdedir..

Esas su ve şeker ikilisiyle buluştu mu, birlikte mucizevi bir içeceğe dönüşürler. Yüzyıllardan beri vazgeçilmezdir.Her mekanda,her evde,her sokakta,her şehirde,her ülkede onun kulaklarını çınlatan birileri mutlaka bulunur.

Çok sıcaksa dudakları yakar,onu içen bir çırpıda hüpletir..Kışın sıcağında elleri üşeyini ısıtır. Soğuk tüketilecekse buz ilavesiyle yüreğine kadar seni serinletir.

Ezelden beri çay kıskanır onu. Bitmek bilmez bir yarış vardır aralarında, bir türlü neticelenemez.

Yine de bu tatlı rekabet güzeldir.İnsana yaşadığını hissettirir..

Uykudan kapanan göz kapaklarını aralayıcıdır. Halsizliğe devadır. Kısa bir molanın adıdır.

Saatle,zamanla işi olmaz hiç onun..O, içildiği vakit belki saat sabaha karşı beştir,belki akşamüstü dört..

Kahvaltı sonrası mideleri bastıran; akşam yemeklerinden sonra ise ilk tercih edilendir. Bazı huysuz bünyeler “çay demlenecekse biz onu şimdi içmeyelim”cümlesiyle ne büyük lezzeti ertelediklerinin farkında bile değillerdir.

İsteğe göre naneli, muzlu bir likör kadehinin yanındaki tamamlayıcıdır. Küçük ,şeffaf pudra şekerine bulanmış yumuşacık bir lokumla,çifte kavrulmuşla,bitter çikolatayla veya portakallı draje ile servis edildi mi onu reddedeni bulmak zordur.

Düğünde içilir,bayramda içilir,özel günlerin içeceğidir...

Öyle güzel servis edilir ki istersen zarflı bir fincana dök bu koyu sıcak sıvıyı, dilersen gündelik porselen bir fincana döküver..Rengarenk kulplu kupalarda da içsen her fincanda aynı tadı yakalaman mümkündür…

Küçük bir çekirdekten ibarettir topu topu ama küçümsenemeyecek kadar büyüktür insanlarda bıraktığı haz..



İyi bir dinleyecidir..

Ne olaylara tanık olmuştur,olacaktır… Kim bilir hangi masalarda bulunmuştur,bulunacaktır.

Sırdaştır.

Popülerdir.

Bir fincanın kırk yıl hatırı vardır derler…

Ne sözler söylenmiştir onun için…

Küçüklere nedense içirmezler onu,çocuk üstüne döker,haşlanır diye gereksiz bir evhamla,tazecik zihinlerde farklı tanıtılır,bir yetişkin ciddi bir yüz ifadesiyle çocuğun kulağına yaklaşır ve şöyle der:“İçme sakın,küçükler içmez,suratın kararır simsiyah olursun!”.. Şanssızdır belki böyle öcü gibi tanıtıldığı için, ancak çocuk büyüdüğünde o gizemli tat damaklarına bir değdi mi hepsi sözde kalır..

Bazen fincan ters çevrilir,altındaki ince tabağa özenle bir hamlede kapatılır; komşu kızları,nineler,teyzeler sıraya girer.Onun uğruna genç kızlar dilek tutar,fal kapatırlar.Bir sürü seanslar düzenlenir onun adına...Bazen erkekler bile düşmüştür bu tuzağa..Sırayla süslü,cafcaflı cümleler dökülür falcı kimliğiyle elinde fincanıyla bekleyen kişinin dudaklarından..Dikkatle dinlenir hızlıca dilinden dökülenler.... Merakla bekleyen,saf falcıyı dinleyenler ise falcının ağzından olumlu cümleler duymaya aç vaziyette beklerler..Onların zihninde yücedir,güçlüdür,bilgiçtir falcı..

“Sana uzun bir yol var kardeş! Fare gibi düşmanın var.Aman dikkat edesin.İki vakite bir paket alacaksın,musluk açılıyor,bir harf çıktı tabakta ,isminin içinde “A” var mı?Filler var, bereket kapında,üçlü bir günde buluşman var,ay hilal olduğunda kabarık bir elbise giyeceksin...”sözleriyle bir bakmışsın vakit geçmiş.

Renklere de isim olmuştur..Bazı gözler onun rengindedir.

Ne kapkaradır tam olarak ne de açık siyah denilebilir rengine…

Kahverengidir “kahve”!

Özeldir…

Köpüklüdür…Çeşit çeşittir.İşlem görür..Küçük çekirdek; toz halini alana kadar öğütülür.Kavrulur.Pişirilmeye hazırdır şimdi ..

Şekerli,orta şekerli,köpüklü,çok kaynamış,az şekerli,sade..

İster onu özel elektirikli makinalarda pişir,süz; ister eski usül cezvede pişir..İster hazır kahve diye çağa uydur,ister krema ,aroma,buz,süt,alkol ekle..Bir sürü isim alsa da sihri o küçük çekirdekte gizlidir..

İlham verir…

John Sebastian Bach şöyle der onun için:

“ Ah bu kahve ne kadar lezzetli! Muskat şarabından çok daha tatlı.Binlerce öpücükten daha mutluluk verici..

Kitaplara,filmlere,şiirlere,makalelere konu olur.Sağlığa da faydalıdır.Bazı duvar yazılarında onun için şöyle bir dörtlük yazılmıştır:

“Şeytan kadar KARA/Cehennem kadar YAKICI/Melek kadar SAF/Aşk kadar TATLI...”



Doğrudur tüm bu sözler, kahve için söylenenler…

Mis gibi kokar,kokusuyla cezbeder geçmişe ışınlar ,geleceğe götürür içenini..

Doyamazsın,kanamazsın,içtikçe içesi gelir insanın..

Sabırdır…

Bekleyenin ,sevenin yanındadır..

Hayaldir..Hayalleri gerçeğe dönüştüren sihirli bir değnektir.

Elleri ellere kavuşturandır..

Rüyadır…

Umuttur..

Cesaret verendir..

Derindir….

Tatlı sözler söyletir sevgiliye, aktarsın dilindekileri hemencecik yanındaki sevgilisine diye...

Aşktır..

Uyanıştır…

Sevgiyi aşka,aşkı sevgiye bulaştırır.

Kalpleri ,kalplerle birleştirir.

Tesadüfleri sever..

Kahve büyülüdür..

Bir yaz gecesi mavi düşlerini gerçeğe taşıyacak iki kişinin buluşup; heyecanla kavuşmaları sonrasında ; mum ışığında gözleri gözlere kitler, bir anda mutlulukla sohbet ederlerken; geleceği sabırsızlıkla kucaklamayı planlanlarken; kaşık kaşık yedikleri sıcacık fondünün tamamlayıcısıdır belki de bol köpüklü,sade iki fincan kahve..


Merve UTANDI-25 Ağustos 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder