9 Eylül 2011 Cuma

YEŞİL RÜYA



Hoyratça çekiştirilerek,bir gün gelecek o da diğerlerinin gördüğü muameleyi görecekti...
Onu bekleyen son hep karanlıktı.
Aniden sert bir rüzgarın şımarıklığıyla istemeden bağlı olduğu dalını ,komşuları olan narin yaprağını terkedecekti.Belki de sadık komşusu yaprağı da yanı başında kalacaktı,bilinmez..
Gümüşi dalları ılık bir yaz akşamüstüsünde ahenkle slow bir dansı sürdürürken; o, diğer arkadaşlarının coşkulu nidalarını,mutlu seslenişlerini duyamayacaktı.Çoktan kopmuş olacaktı,gizemli bir serüven bekliyordu talihsiz onu ve diğerlerini!
Yeşilimsi renkteki derisinin koyulaşmasını,solgunlaştığını sesi çıkmadan hayretle izlemekteydi.Yalnız değildi bu sıkıntılı yolculukta ,irili,ufaklı,şişman,cılız,büzülmüş,kurumuş,yaralı, bereli yüzlerce,binlerce kader arkadaşıyla bir aradaydı..Bu bunaltıcı yolculuğun molası hiçbir zaman lüks bir otel olmazdı. Kimi zaman eski , soluk ,güneşe maruz kaldığı için çatlamış bir leğende, kimi zaman da delik bir çuvalda işlem görmek üzere bekleyeceklerdi.
Oysa yaşlı, kalın gövdeli,dedesi saydıkları ağacın zarif dallarından sızıp; onları besleyen damla damla suyla can bulurken ne kadar da mutlulardı.Dedelerinin bir sürü torunu vardı..Şimdi kuzenleriyle birlikte dedelerinden ayrılmanın hüznünü yaşıyorlardı irili ufaklı yuvarlakımsı bedenlerinde..

Dedelerinin kolları her baharda filizlenir,güçlenirdi.Sonra minik torunları gözlerini açardı bu genç dallarda...Gün gelip onlar bu kolları istemeden de olsa zorla terkettiklerinde , o genç kollar başka torunlarla dolacaktı..Ta ki dede ağaç yaşadığı,yeşil kaldığı müddetçe..
Pembe duvarlı evin ikinci katındaki balkonun demirleriyle sıkı fıkı arkadaştı genç kollardan sağdaki..Evin yaşlı sahibesi okşardı dalları,çatallı sesiyle konuşurdu dallardaki meyvelerle.Onların olgunlaşmasını beklerdi,elindeki nemli bir bezle tozlarını alırdı ulaşabildiği dalların..Parlatırdı kendince çamurlu yaprakları..Bu eylem süresince,şanssız birkaç meyve sakarlık sonucu kopardı.

Yaşlı kadın kopan taneleri iri elleriyle toplar, aceleyle kırmızı tasa atar,suda iyice yıkadıktan sonra,çelik bıçağın ucuyla etli kafalarına küçük çentikler atar,ufak bir cam kavanoza limon dilimleriyle hepsini hapseder;üzerine de bol kaya tuzlu suyu boca ederdi.Dallarda yaşam mücedelesi veren diğer genç meyveler kuzenlerinin bir ay sonra kahvaltı masasında ucu sivri ,dört bacaklı bir metal eşya olan korkunç görünümlü çatala saplanmalarını korkuyla izliyorlardı belkide çaresizce..

Alaycı kuşlar çoğu zaman dedikodu taşırdı o yeşil bedenlere..
Cik,cik,cik heyooo:
"Duyduğuma göre sizin kuzenler çarşıda meşhur olmuşlar. Sele,kalamata,çizik,siyah,yeşil,biberli,kokteyl isimleriyle insanlar tarafından satın alınıp,farklı evlere yolculuk yapıyorlarmış"
Bazen açgözlü kara kargalar bozardı hepsinin sinirini...
Gak, gak, gak :
"Duyduğumuza göre sizin kuzenler dev makinalarda ezilip,suları cam şişelere doldurulmuş,bu sarımsı suları yağ diye satıyorlarmış insanlara.İnsanlar da yemeklerde sizin suyunuzu kullanıyorlarmış.."

Asılı durduğu dalda korku kaplamıştı bir diğer minnacık yeşil bedeni,hafif de kilo mu almıştı?
Yine o iri elli ,sakar kadının nemli toz bezi teğet geçmişti etli kafasından...Ne o çatal denilen cani aleti görmek istiyordu,ne de kuşların,kargaların taşıdığı dedikoduları duymak istiyordu.
Evet rüzgar kendini belli edercesine bu akşamüstü de hırçın esmeye başlamıştı.Ama düşmemişti,dedesinin genç kolları bugün de korumuştu onu rüzgardan.Sakar elli kadın da düşürememişti onu ..Damla damla dallardan sızan suyu da depolamıştı bedenine..

Ne yaparsa yapsın kaçış yoktu karanlıktı hepsinin sonu...
Kalamata,Kokteyl,yeşil,siyah,çizik,biberli...
Kimi zaman bir sürü kuzeniyle bir kavanozda "Ezme" idi..
Tuzlu bir poğaçanın üzerinde çekirdeğinden ayrı , fırınlanmış ,ısırılmak üzere beklemedeydi..
Bir yemeğin parlatıcısıydı porselen tabakta ,sarı suyuyla tüm tabağı kaplamıştı..Yemeğe isim verendi,sıfat ekiydi,ama bunun farkında değildi..O bizim saf ZEYTİNİMİZDİ...

24 Ağustos 2011 - MERVE UTANDI-ALTINOLUK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder