30 Aralık 2011 Cuma

UYKUSUZ ŞEHİR İSTANBUL..


Saat gece yarısını çoktan geçmiş,sabaha çeyrek var...
İstanbul'un uykuya teslim olacağını düşünürken,sanki daha gündüzü yaşıyormuşcasına ışıl ışıl sulietiyle dimdik duruyor.Korna sesleri,martıların çığlıkları,dalga sesleri yetmiyormuş gibi bu gürültüye bir de onlarca insanın hızlı kaldırımları döven adımları karışıyor,gözlerimi kapatıp sese kulak verdiğimde sanki İstanbul şarkı söylüyor..

Sıkışık trafikte mahsur kalmış ben,gördüğüm ilginç manzaralara dalıyorum.. Arabanın tozlu ,soğuktan buhar yapmış camından seyrediyorum uykusuz şehrimi.
Karaköy'de eski model bir arabanın içinden telaşla iki kişi çıkıyor,büyük bir güç sarf ettikleri yüzlerinden belli,içkinin dozunu kaçırmış bir delikanlıyı kaldırıma doğru yönlendiriyorlar.Sarhoş genç,iki adamın kollarında başaşağı çevrilmiş,süngerden bir kukla gibi..Beklenen eylem gercekleşiyor...

Kaldırım kirleniyor,birazdan gelecek olma ihtimali yüksek olan temizlik görevlisini ve onun emektar çalı süpürgesini düşünüyorum...Susuyorum...Başımı sağa çeviriyorum...Denizin yoğun iyot kokusu,lodosla karışıyor ancak öyle nefes alıyor,rahatlıyorum...

Galata köprüsündeyim...Bir tarafta Tarihi Yarım Adanın gölgesi,bir yanda balık ekmek satan sandallar..Köprünün üstünde ise yanyana dizili balıkçılar.Ellerinde oltalar,misinalar,dudaklarının ucunda küçülmüş sigaralar...Yanlarında güneşten rengi solmuş derin kovalar,kovaların içinde sabaha buzdolabına gireceklerinden habersiz yüzmeye devam eden; istavritler,kefaller,kıraçalar...
Üşümüyorlar balıkçılar,hepsi gecenin karanlığında siyah taşlı bir kolye misali sıralanmış..

Trafik akmaya başlıyor.Hafif uyku çöküyor gözlerime.Beşiktaş'a vardığımızda şaşkınım.Dolmabahçe sarayının önünden geçiyorum.Mustafa Kemal Atatürk'ü düşünüyorum.Ne zaman oradan geçsem içimden "Atam Sen rahat uyu,bekçisiyiz Cumhuriyet'in" adlı marşı mırıldanırım.Yine içimden tüylerim diken diken marşı mırıldanırken;gözlerime inanamıyorum.Orta yaşlı ,sarhoş biri görkemli sarayın kaldırımlarında.
“Aman Allahım o da nesi ?” diyorum. Keşke yağmur yağsa da , mazgallardan bir an önce bu şaşırtıcı sarı su kaybolsa..

Çok eskilere gitmeye gerek yok,çocukluğumun İstanbul'unu düşlüyorum.

"İstanbul böyle miydi?

“İnsanlar bu denli duyarsız değillerdi.”

“Saygıya yüklenilen anlam mı başkaydı?” diye söyleniyorum..
Kelimeler yetmiyor öfkemi tanımlamama..Bu defa da çaresizlikle ve umutsuzlukla susuyorum..
İstanbul uyumuyor.

İstanbul gürültülü.

İstanbul bugünlerde biraz kirli.

İstanbul değişti.

Bir yanda müthiş bir manzaranın hakimiyken,bir yanda saygıdan yoksun,değerlerini kaybetmeye terkedilmiş, yalnız kalmış,kalbi kırılmış biri gibi..
MERVE UTANDI-30 ARALIK 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder