İlkokul yıllarıma baktığımda hayat bilgisi derslerini hiç unutamam.Bu dersin kitabından en çok hoşuma giden tabiat ile ilgili konuların işlem görmeden yalın aktarılmış olmasıydı.Kitapta yer alan resimler miydi beni mutlu eden yoksa bu yumuşak sade anlatımı mıydı halen hangisinin etkisinin daha ağır bastığını bulamam.
Net olarak hatırladığım resimlerden biri soğuk kış günü,dallarında tek bir yaprak bile kalmamış kuru dallı , ince gövdeli kel ağacın altından telaşla yürüyen, annesinin elinden sıkıca tutmuş bir kız çocuğu ile yatay biçimde aralıksız üzerlerine yağan şeffaf abartılacak uzunlukta resmedilmiş yağmur damlacıklarıdır.Hem hüzünlenirim,hem de içimi tatlı bir özlem kaplayıverir.Tema kış konusudur,iki - üç ünite boyunca gri,kahve,kurşuni,siyah renklerin hakim olduğu kareler süsler kitabı.
Dördüncü ünitenin sayfalarını karıştırmaya başladığınızda ise aniden heyecanlanırsınız,özlediğiniz canlı renkler sizi karşılar..
Güneş ; iri parlak gözleriyle tüm sayfanın hakimidir ormanların kralı misali...Kolkola girmiş bulutlar masumca seyre koyulurlar bu mutlu tabloyu bozmamacasına öylece yağmur yağdırmadan beklemededirler....Top oynayan çocukların,piknik yapan bir ailenin ,alabildiğince büyük çimen alanının içinden sarı beyaz patlamış mısır görüntüsünü andıran yeni doğan papatyaların,kış uykusundan uyanan altı ay boyunca uyuduğu tahta yatağından kareli nevresim takımlarının içinden miskin yüz ifadesiyle kopmaya çalışan ayının şirin resmi aklıma geliyor bu aralar.
Şimdi tam o ünitenin işlendiği dönemdeyiz.Öğrenci olsaydım sayfaları çevirmek için sabırsızlanırdım.Penceren dışarı baktığımda tüm ağaçlar minik minik çiçek açma telaşında..Hepsi akşam baloya davet edilmiş süslü birer hanımı andırıyor.Kiminin pespembe çiçek yoğunluğu var sanki kabarık tafta süslü kadife bir elbise...Bazıları düğün hazırlığındaki masum telaşlı bir gelin gibi zarif, dantel dantel kemik rengine çalan beyazımsı dallarıyla birer duvağı andırıyor.Aralarında taze yapraklarıyla erkenden yeşerenleri de gözlerim görmüyor değil...
Tabiat canlanıyor...Doğa şırıl şırıl su kaynaklarıyla hayat buluyor.
Kuşlar kendi dillerindeki şarkılarını minörden majöre taşıma sevinciyle coşuyorlar...
Giysilerimiz bile değişiyor,renklerin canlanmasında değilim,hafifliyor üstümüzdeki ağır yünlü baskı....
Dilimize aylarca değmediremeden, hasret kaldığımız tuza batırıp yediğimiz sulu eriği yemeye başlıyoruz..
Mis kokulu ılık havayı soluma şansına ereceğimizi biliyoruz...
Üşümüyoruz!
İlkbahar geliyor!
Sadece yaşadığımız aşkın rüzgarı bizi titreten , onu da geçip ; kıs kıs gülüyoruz.
Ne de olsa mutluyuz....
Gri pastelimsi kış; şu sıralar istemeden de olsa yerini çim kokulu bahara bırakıyor, soğuğuyla bizleri tırmıklarmışcasına sert okşayan kış gelecek sene için dinlenmede,doping telaşında..
Bazılarımız belki bu mevsimi farkında olmadan karşılıyoruz. Kimilerimiz de benim gibi tüm misafirperverliğiyle kucak açıp bekliyor.. Hayat bilgisi kitabım elimde olsaydı ilkbaharı anlatan sayfada takılı kalırdı gözlerim...
Umutla,sevgiyle yaz mevsiminin müjdecisi ilkbaharı okurdum defalarca..İçimi okşayan çocuksu anlatımıyla huzur bulurdum.Oyun oynardım renkli resimlerine dalıp...Ne yalancı sonbaharı oynatırdım,ne de gri sert mizaçlı kibirli kışı...Sadece ben ve ilkbahar bitirirdik neşeyle oyunumuzu..
İLKBAHAR GELİYOR!
ŞİMDİ KIŞ UYKUSUNDAN TATLI BİR UYANIŞTAYIZ...
Merve Utandı-16.03.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder