29 Ekim 2010 Cuma

CAMDAN DÜNYA PAŞABAHÇE




Cam eşya denilince akla hep Paşabahçe gelir...

Türkiye’nin birçok yerinde gittiğimiz lokantaların,otellerin,toplantı salonlarının masalarını,duvarlarını genellikle Paşabahçe’nin cam eşyaları süsler.

Bir çay saatini düşleyin,paşabahçenin porselen tabaklarındaki sıcacık su böreği yenmek üzere önünüzde,tam böreğinizi çatal ve bıçağınızla parçalara ayıracakken ; siz başınızı tavşan kanı çaya çevirirsiniz.Bakışlarınız ilk olarak çayın rengine takılı kalsa da, ikinci dikkatinizi çeken demli çayınızın nasıl bir bardakta geldiğidir masanıza...

Çay bardağınız ince belli mi? Kulplu kristal mi,kesme mi, yoksa iki yudumda bardağın dibine ulaşacağınız kadar ufak mı?

Siz bunları düşüne durun masanın tam ortasındaki cam şekerlik sizi bekler..Oval midir? Kapaklı mıdır? Desenli midir? Üfleme cam mıdır? Ne renktir? Limoge mudur?

“Bir cam şekerlik alttarafı” demenize izin vermez şekli şemali... Çay biter,börek biter,susadığınızı hissettiğiniz anda mavi şişman bir sürahinin içindeki mucizevi içecek su imdadınıza yetişir..


Elinize aldığınız bardak sürahinin en küçük kızıdır,diğer kardeşleriyle küçük bir takımı oluşturmuşlardır bir köşede çoktan gizlice...

Paşabahçe büyük,ünlü bir marka olmanın dışında alışkanlıktır,tanıdık bir sima gibidir, bir dost kadar da yakındır kişiye..

Yıllardır,alışveriş ettiğim bu mağaza, alışveriş yapmadığım zamanlarda da kapısından içeri girdiğim andan itibaren ruhumu dinlendirir; yoğun bir terapi görmüş gibi rahatlatır..


Rengarenk cam eşyalar,porselenler,tahtalar,murono objeler,altın-gümüş antika fincanlar,eskitilmiş modern tahtalar,lokumluklar,çeşm-i bülbüller,karafakiler,içki kadehleri,kurabiye tabakları,bakır sahanlar,gaz lambaları,oymalı tepsiler,hacı yatmaz likör kadehleri,şamdanlar,abajurlar,kahvaltılıklar,kek tabakları,bir şekerci dükkanının çekiciliğiyle karşımda durur...


Sürekli elim bir objeye gider,kırılacak korkusuyla son anda elimi nesneye değmeden aşağıya sallandırırım ince bir terbiyeyle..


Bazen sepetim dolar irili ufaklı nesnelerle,bazen sadece yaptığım bu renkli göz banyosuyla yetinir,mutlu olurum...

Son zamanlarda bu alışkanlığıma bir değişik ürün daha eklendi.Paşabahçe geçtiğimiz ilkbaharda yepyeni bir tasarımla karşımıza çıktı.

Kolonya...


Bildiğimiz,aşina olduğumuz iki çeşitle sınırlı, popüler lavanta ve limon kolonyasının dışında yepyeni, taptaze koku serisiyle bizleri ödüllendirdi adeta Paşabahçe...

Öncelikle kutuların zarifliğine vuruluyorsunuz, sonra üzerindeki yazıyı okuyor,hemen gözlerinizi kapatıyor,kolonya şişesinin baş kısmını kokluyorsunuz!


Her bir şişe farklı bir kokuyla dolu ve sizleri bambaşka yolculuklara çıkarıyor.


Değişik kokuların cazibesiyle istediğiniz hatırlarınıza dönebiliyor,istediğiniz mekana gidebiliyor,eski yıllara seyahat edebiliyorsunuz..

Yalıkavak yazılı şişede Bodrum’un aşkı çağrıştıran ,satsuma mandalinalarının taptaze kokusuyla büyülenip, sarhoş olabiliyorsunuz...

Cunda yazan şişeyi soluduğunuzda Eski İstanbul’un yalılarının arka bahçesinde kurulu salıncakta sallanırmışcasına, ılık bir bahar akşamüstüsünün esintisine kapılıp; buram buram kokan iğde ağacının kokusunu çekiyorsunuz ciğerlerinize....

Ben Büyükada yazılı şişeyi elime aldığımda,gözlerimin önünde uzaklıklar beliriverdi..Ani bir hüzünle sarsıldığımı hissederken,belkide kokladığım koku ; nedensiz bir vazgeçişin suskunluğunu bozan,hasretle solunan havaydı mimoza çiçeklerinin tatlımsı kokusuyla bu şişede...Çok da gizemliydi.....


Tütün,lavanta,gül,çay,çikolata kokularını koklayacağınız şişelerde mevcuttu bu serinin içinde...


Paşabahçe bir tutku...


Paşabahçe görülmeğe değer,her türlü zevke hitap eden,kendi ruhunuzdan,yaşantınızdan izler bulacağınız bir moralhane...

Keyifli alışverişler,zevkli seyirler diliyorum herkese tabiki PAŞABAHÇE’DE...


MERVE UTANDI


29.10.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder