5 Ekim 2010 Salı

MÜZİĞİN YAŞAMIMDAKİ YERİ


Küçüklüğümde bazı büyüklerim bana; belli zaman aralıklarında bir soru sorarlardı ve ben bu soruyu usanmadan cevaplardım..


“Merve bir kardeşin olsa ne yaparsın?”


Defalarca sorulan bu soruya benim verdiğim cevabı hayal meyal hatırlıyorum ama çocukları çok seven bana göre fazla tersti. Artık söylememde bir sakınca yok sanırım “Üst kattaki komşumuzun balkonundan aşağıya atarım”derdim.


Son derece negatif enerjiyle dolu olan bu cevabım o yıllardan bir iki yıl sonra olumlu bir şekilde değişti ve ben bir kardeşim olsun istedim.

Aynı yıllarda beni kızdıran bir başka soruda “Merve, büyüyünce sen de annenin ve babanın yolundan gideceksin, müzikle uğraşacaksın değil mi? sorusuydu.


Üç ,dört yaşlarında şarkı söylemeyi çok seven , hiç susmayan, kaset kayıtları olan, hatta o dönemde hit olmuş yılın en sevilen Türk Müziği şarkılarını ezbere bilen, takıldığım yerlerde ise topu annem ve babama atan”Devamını koroda söyleyecekler!” diyerek başka eserleri okumaya koyulan küçük Merve lakaplı ben ; yaptırımlı bu soru karşısında dudaklarımı nedense sıkıca kilitlerdim.İçimden nice şarkılar geçerdi ama inadına söylemezdim.Çocukluk işte..Şimdi sadece gülüyorum tüm bu yaptıklarıma...


İlkokulda müzik dersinin yerine sınıf öğretmenimiz matematik problemleri çözdürürdü bizlere.Beş yıl boyunca çok az müzik dersi yaptık.Hava güzelse öğretmenimiz bizi bahçeye çıkarırdı.Bize ya mendil saklamaca oyunu oynatırdı ya da “yağ satarım bal satarım” oyununu oynardık.Yağmurlu havalara denk gelen müzik dersinde ise “Demirciler demiri nasıl döver?”şarkısını okurduk.


Şimdi düşünüyorum da birçok olasılık geliyor aklıma..Belki öğretmenim bu şarkıyı çok severdi, belki de sesi bu şarkıyı okumaya müsaitti ya da en son ihtimal öğretmenimin şarkı dağarcığı çok geniş değildi diye düşünmeden edemiyorum.. Ortaokulda müzik derslerinde zorunlu olarak flüt çalardık.Nedense bunlardan biri “Ha Un Ele” türküsüydü biri de “Yalancı Çoban”dı.


Aradan yıllar geçti,şimdi müzik dersi müfradatına bakan ben sistemde çok fazla bir değişiklik göremiyorum...


Müzik sesleri eksik olmayan ,gerçek sanatın icra edildiği müzik sesleriyle dolu bir evde büyümenin büyük etkisiyle ileride ne olacağımın,hangi meslek grubunda yer alacağımın kararı zaten ister istemez kendiliğinden oluşmuştu bile. Müzikle tam olarak ilk tanışma yıllarım annemin karnında dünyaya gelmeyi beklediğim aslında çok da kısa sayılmayacak dokuz aylık zamana denk gelir.Annem doğuma az bir süre kala sahnede performansını sergilerken ben de ritim tutuyormuşum minik tekmelerimle..Babamın solosu sırasında tekmelerim hızlanmış,farklı bir ritme geçmişim...


Ben doğduktan sonra da annem ve babamın evde tanbur eşliğinde yaptıkları provalar,sayfalarca ezberlenen ayin-i şerifler,diğer formlardaki Klasik Türk müziği eserleri,tüm gün çalan ve uyuyana dek hatta uykumda bile dinlediğim radyo sesi çoktan kulağımdan yüreğime kaydolmuştu belki de.


Müzikle nefes alışlarım devam ediyordu artık biraz daha büyümüştüm. Beş yaşımı doldurmadan dev bir bina gibi görülen Atatürk Kültür Merkezi binasının içindeki küçük konser salonundan içeri girişimle başladı herşey.Çok etkilenmiştim.Her hafta Pazar sabahları verilen konserlerin bir minik dinleyicisi olarak ;hocam Prof.Dr.Nevzat Atlığ yönetimindeki İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nu zevkle,beğeniyle,koronun sıkı takipçisi ve daimi dinleyicisi olarak yıllarca izledim.


Öyle bir sevgiydi ki bu sevgi ; lise son sınıfta bir gecede mesleğimi seçmemde zorlanmadan karar vermeme yardımcı oldu .Ben artık Klasik Türk Müziği eğitimi alacaktım ve konservatuar öğrencisi olacaktım.Sınavlarda başarılı oldum.Beş yıl süresince istediğim alanda eğitim aldım.Sadece Türk Müziği değil,Batı müziği ve Halk müziği eğitimi de aldım.


Müzik benim için bir yaşam biçimiydi artık...


Birçok müzik türünü tanıma,dinleme fırsatım oldu,diğer müzikleri öz müziğimizle karşılaştırdım,türlü melodilerin arasında gezinirken eğitimini aldığım müzik türü daha çok ilgimi çekti.Şimdi mesleğimi icra ederken küçüklüğüme dönüyorum ve beni kızdıran o masum soruyu düşünüyorum...


Solo yaparken herşeyden arınmış ve soyutlanmış olarak ,sevdiğim işi yapmanın bana verdiği hazla ; sahnede okuyacağım esere odaklanmış bir şekilde beklerken ...“İleride annen ve baban gibi sanatçı olacaksın,müzikle uğraşacaksın değil mi?” sorusunu bana yönelten büyüklerime teşekkür ediyor, özürü bir borç biliyorum...


MERVE UTANDI-GÖZTEPE




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder