10 Ekim 2010 Pazar

İSTANBUL HATIRASI/MEMORIES OF İSTANBUL


Uzun bir aradan sonra çok özlediğim bir eylemi gerçekleştirecek olmanın heyecanıyla Kadiköy’e ulaşmıştım.


Pazar gününün sakinliğinden olsa gerek bu sefer trafik fazla canımı sıkmadı.


Şiddetli yağmur oldukça yorulmuş olmalıydı ki ,dinlenmek üzere bir süreliğine aktif olmaktan vazgeçmiş sırasını güneşe devretmişti..Derin bir huzurla Haldun Taner Sahnesi’nin önüne geldiğimde kalbim kıpır kıpırdı.


Yarım saat sonra başlayacak oyunu ,sahne arkasındaki hazırlık aşamasını,verilen emeği,emeği geçenleri,sanatı,sanatçıları,oyuna saniyeler kala çıkan aksilikleri,kulise yayılmış tatlı parfüm kokusunu, giyilmek üzere bekleyen bir düzine kostümü düşünüyordum.


Gong sesini çok özlemiştim.Beni çocukluğumun mutlu günlerine götüren gong sesini ne zaman duysam tiyatro ile ilk tanıştığım ana giderim...Tevfik Gelenbe tiyatrosunda izlediğim oyunları hatırlarım.Çoğu zaman ön sıralarda oturmamıza rağmen ben; mutlaka paltomu katlar,kabartır,koltuğa güzelce yerleştirir,yetişkin bir kişinin cüssesine büründüğümü zannederek yerime ancak o şekilde otururdum..O zamanlardaki çocuk ben; sanatçıların oyun süresince oyunu benim için oynadıklarını düşünür,bu hayalle çevredeki diğer seyircileri belli bir süre görmüyor gibi yaparak,değişik bir hisse kapılırdım..Ara olduğunda ise hafif hüzünlenir yüzüme gözüme bulaştırarak yemeği hiçbir zaman beceremediğim frigomu yarılayarak; ikinci perde başlayana kadar oyalanırdım...Tiyatro bittiğinde ise,alkışlamaktan acıyan avuçlarıma aldırmadan “BİTMESİN! BİTMESİN!” diye söylenir dururdum...


İlk gongun vuruluşuyla ,o özlediğim aşina sesi duyarak,irkildim ve az sonra başlayacak oyuna konsantre olmuş bir şekilde beklemeye koyuldum.


Orkestra çukurunda bekleyen sanatçıların enstürmanlarının akortları tamamdı artık.Sahne karanlıktı,dekor ise ruhumu oyun başlamadan okşamaya başlamıştı bile..Ve sabırsızlık içinde beklediğim İSTANBUL HATIRASI adlı oyun başlamıştı...


Ali Amca’ya tam ısınmışken az bir zaman içinde Ali karakterini tanımıştık,Varsenik ve Hayganuş’un arkadaşlıkları söyledikleri kantolarla daha bir hoşumuza gitmişken oyunun sonunda ister istemez Hayganuş’a kızmadan edemedik..Şevki Efendi’ye gülerken,Naciye Kalfa’ya çeviriyorduk gözlerimizi,Levon’u izlerken,Bekir’in yanık sesiyle hüzün denizinde yüzüyorduk..Sinistre’ye sinirlenmiş ve ne olacağını merakla beklerken ,gözlerimiz Namık’ı arıyordu.


Orkestranın eşliğinde,oyuncuların kendi seslerinden dinlediğimiz Türk müziği eserlerini de Klasik Türk müziği sanatçısı olarak dinleyen benim çok büyük keyif aldığımı söylemeden edemeyeceğim..


Varsenik ‘in (Binnur Şerbetçioğlu)şarkıları yumuşacık yorumlayışını , Hayganuş’un(Selma Kutluğ) dansla bütünleşmiş asla bozulmayan icrasını,Meddah-Ali Amca’nın (Toron Karacaoğlu)davudi sesini,diğer oyuncuların performanslarını,oyunu yazan,yöneten ve oynayan Ali’nin(Tarık Şerbetçioğlu) oyun bittiğinde yüzündeki aydınlığının etkisindeyim halen..


Oyun bitmişti.Tüm oyuncular üzerlerinde en son giydikleri kostümle yeniden sahnedeydiler..
Elimde buruşmuş selpağımı kucağıma koyarak kuvvetlice alkışlamaya başladım..İçimde çocukluğumun “BİTMESİN! BİTMESİN! sesleri yankılanırken,göz yaşlarıma yine hakim olamadım..


Tüm kalbimle tüm oyunculara teşekkür ediyorum ve “İyi ki varsınız!” diyorum...


MERVE UTANDI-GÖZTEPE- 10.10.2010




1 yorum:

  1. Hi there to all, it's genuinely a fastidious for me to go to see this website, it contains valuable Information.


    Feel free to visit my homepage; metal handgun targets

    YanıtlaSil